4.4 GECE VE GÜNDÜZ

Bakın nasıl dillendirmiş mecazda, insanın evrensel el kitabı Kur’ân-ı Keriym (yaşam gerçeklerini cömertçe açıklayan bilgi kaynağı):

“Geceyi gündüze dönüştürür, gündüzü de geceye dönüştürür… Güneş’i ve Ay’ı işlevlendirmiştir… Her biri belirlenmiş bir sürece kadar akıp gider… İşte budur Allâh, Rabbiniz! Mülk O’nun (Esmâ özelliklerinin seyri – açığa çıkması) içindir! O’nun dununda yöneldikleriniz (var zannettikleriniz) bir hurma çekirdeğinin zarına bile mâlik değildirler.” (Fatır sûresi 13)

“Gece” = beynin bilinçaltında yürüttüğü faaliyetleri ve derin potansiyelleridir.

“Gündüz” = beynin gün yüzüne çıkardığı, farkındalıkla geçirdiğimiz süreçleridir.

Beynin gecesi, evrensel bütünlükle dinamik bir ilişki içindedir.

Beynin gündüzü, beş duyu algılama araçlarıyla şu içinde yaşadığımız yüzeysel dünya hayatı ve bu hayatın bize biçtiği roldür.

Gündüzümüz, gecemizden gün ışığına çıkan kadarıdır.

Okyanusta bir damla!.

Beynin gecesinden gün ışığına çıkacak olanları belirleyen gündüzümüzde yaptıklarımızdır… Yani, ayık halde geçen vakitlerimiz!.

“Ben kulumun zannı üzereyim, artık dilediği gibi düşünsün..”

Bu Kudsî Hadis beynin, düşünce ve fiillerimizin karşılığını oluşturmak üzere çalıştığını anlatır. Beynin bu çalışma sistemi, Allâh Esmâ’sının açığa çıkış seyrini oluşturur. Yani, gündüzümüzü oluşturur!.

Güneş, idrak kaynağımız olan prefrontal kortekstir (bilinci); Ay ise duygularımıza kaynaklık eden amigdalayı (bilinçaltını) simgeler. “Her biri (yani, Güneş ve Ay, beynin gece ve gündüz döngüsü içinde) belirlenmiş bir sürece kadar (bir ömür) akıp gidecek”tir.

Beynin gündüzü içinde (ayıkken) ki düşünce ve meşguliyetlerimiz, gecesine telkin ettiklerimizdir!. “Ne ekersen onu biçersin” misali, beyin gecesine telkin olunanlara göre gerekli potansiyellerini harekete geçirir ve imanımız ölçüsünde evrensel bütünlükle olan bağlantılarından yararlanarak dünyamızı (maddemizi) ve kişiliğimizi (manamızı) şekillendirir.

Bakara sûresi 284. ayette bu gerçeğe şöyle işaret edilmiştir:

“Bilinçlerinizde (düşündüğünüz) ne varsa, açıklasanız da gizleseniz de Allâh varlığınızdaki Hasiyb özelliğiyle size onun sonuçlarını yaşatır. Dilediğine mağfiret eder (örter), dilediğine de azap verir. Allâh her şeye Kaadir’dir.”

Kişinin yaşamı(!).. Yani, içinde bulunduğu ortam ve şartlar, beraber oldukları ve yaşadığı olaylar, tüm bunlar farkındalık içinde geçirdiği vakitlerinin (gündüzünün), beynin bilinçaltında yürüttüğü faaliyetlerinden ve potansiyellerinden (gecesinden) tetikleyerek harekete geçirdikleri olup, kendi elleriyle yaptıklarının sonuçlarıdır. Dindeki ifadesiyle “DU”sıdır!. Zira Necm sûresi 39. Ayette belirtildiği üzere: “İnsan için yalnızca çalışmalarının (kendisinden açığa çıkanların) sonucu oluşacaktır!”

Bil ki, yaşadıklarının gerçek sorumlusu sensin!.

Çünkü gündüzünle gecene, dünyanı oluşturmak üzere komut verip harekete geçirmektesin.

Konumuz olan ayetin son cümlesindeki: “O’nun dununda yöneldikleriniz (var zannettikleriniz) bir hurma çekirdeğinin zarına bile mâlik değildirler.” bölümü, kendi sorumluluğumuzu başkalarına yüklemememiz (dışarda suçlu aramamamız) gerektiği konusunda uyarır bizi. Tabiki dışarda suçlu yoksa, bunun aksi de geçerlidir… Yani, dışarda kurtarıcı da yoktur!

Kemâlat sahipleri, yaptıkları hatadan dolayı başkasını suçlamayıp Hz. Adem (a.s.) gibi: “Rabbimiz! Nefsimize zulmettik” anlayışı ile öncelikle hatayı kendinde ararlar.

Ne güzel demiş Hacı Bektaş Veli (k.s.):

Hararet nardadır sacda değildir,

Keramet baştadır tac’da değildir.

Her ne arar isen, kendinde ara,

Kudüs’te Mekke’de Hac’da değil.

Gerçeğe erenler, çözümü daima kendimizde aramamız gerektiğini fark ettirmek istemişlerdir.

İnanç, gecendekini (beynin derin potansiyellerini) değerlendirmenin en etkili yoludur.

Tüm Rasûl ve Nebilerin bizleri davet ettikleri “Rabbin Allâh’tır” kavramına iman ise, gecemizdekinden (beynin bilinçaltında yürüttüğü faaliyetlerinden ve derin potansiyellerinden) en kapsamlı bir biçimde yararlanmamız için teklif edilmiştir.

Doğrusunu bilen Allâh’tır..

 

Waalwijk, 29-04-2016