BÖLÜM 2.5 YOLU BİLMEK

“Bilgi”; gereği kavranmak, işareti fark edilmek, üzerinde düşünülüp yeni açılımlar edinmek, sonuçları hissedilip yaşanmak için “anahtardır”! 

Üstad Ahmed Hulûsi

 

Üstadım selam,

Beyin hakkındaki son açıklamalarınızdan sonra karmaşık bir ruh hali içinde köyüme döndüm.

Hiçbir görüş ve fikir ile sarsılması mümkün olmadığını düşündüğüm Allâh ismi manası hakkında tüm bildiklerim ve duyumsadıklarım altüst olmuştu.

Allâh ismini telaffuz ettiğimde ne dediğini bilmeyen, ama biliyormuş gibi fikir yürüten bir çelişki içinde olduğumu gördüm.

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) risâlet ve nübüvvetini kabul ediyor, fakat bu işlevlerin dayanağı olan Allâh ismi manası ile ilişkilendiremiyordum!.

Bu zamana kadar referans aldığım düşünce sistemim çökmüş… Ve ben, derinlikli bir beyin bilgisi ışığında kendimi yeniden bulmaya çalışıyorum.

Bu konuda kanaatim şudur:  

Hz. Muhammed (s.a.v.), varlığın hakikatına Allâh ismiyle işaret etmiştir.

Esmâ ül Hüsna (Allâh isimleri), varlığın hakikatını tanımlama amacıyla bildirilmiştir.

Esmâ ül Hüsna, sonsuz ihtimalleri bünyesinde barındıran hakikatın bir olasılık dalgalası diye tarif edebileceğimiz halidir. Bunun açığa çıkışı, en yüksek frekanstan en düşük frekansa kadar engin bir frekans okyanusu olan evrenin elektromanyetik dalga planıdır ve işleyiş sistemi, dalga mekaniğidir. Tüm bunlar Allâh ilminde, yani uzay kapsamında holografik tekil bilgi olarak mevcuttur. Yani, evrenin en küçük parçasında varlığın tüm oluşum aşamaları mevcuttur.

Yaşam alanım olan dünyam ve buna göre oluşmuş kimliğim, beş duyu algılama ile evrenden beynime ulaşan frekanslardaki verilerin, beynin kendi çalışma sistemi içinde veritabanına göre işlemden geçirerek kurguladığı bir hayaldir!.

Beynim, düşünce ve hislerimin kaynağı, fakat her türlü düşünce ve hislerimin fevkinde!. Mahiyetini asla tanımlayamıyacağım ve kavrayamıyacağım… Çünkü Allâh ismi manası, beynin mahiyetidir.

Esmâ ül Hüsna, beynin mahiyetini tanımlayan vasıflardır. Zira beynim, bu vasıfların sistemsel açılımı ile meydana gelen, Allâh Esmâ’sının işleyiş mekanizmasıdır!.

Bize aşikar olan nöronik ve elektromanyetik yapısı ile ilgili tespit edebildiklerimiz yanı sıra, derinliği itibariyle holografik olarak bünyesinde barındırdığı evrensel bütünlüğe açılan sonsuz bir ilim ve kudret potansiyelidir.

Evet… Beş duyu algılama sistemiyle evrenden beynimize ulaşan frekanslardaki veriler, beyin çalışma sistemi içinde veritabanına göre işlemden geçer ve bu işlemden geçen bilgiden kavranılması gerekenlerin sanal simülasyonu olarak dünya algısı meydana gelir.

Beyinde kavrama işlevlerinin yürütüldüğü ve bundan dolayı bilincin kaynağı olan prefrontal korteks, kapasitesi izin verdiği ölçüde dünyasında algıladıkları hakkında fikir ve anlayış sahibi olur. Fakat prefrontal korteksin işlevi sadece algıladıklarını kavramak olmayıp, aynı zamanda kavradıklarına göre beyinde eylem veya eylemsizlik kararının da verildiği yerdir.

Prefrontal korteks, idrakı nispetinde bir karara vararak beyni o karar istikametinde eyleme geçirdiğinde, tıpkı bir yayın bırakılmasıyla serbest kalan okun hedefe doğru fırlaması gibi, ilgili tüm beyin devreleri o verilen karar doğrultusunda harekete geçerek yeniden düzenlenir. Böylece duyu araçlarımızla evrenden beynimize ulaşan veriler, bu yeni düzenlemeye göre işletilir ve bunun sanal simülasyonu olan dünyamız da buna göre yeniden yapılandırılır… Keza bilincimiz dahi (yani, prefrontal korteksteki nöral bağlar) bu yeniden yapılanmış dünyaya uygun bir kişiliğe bürünür.

Buna mukabil kişi bir konu hakkında anlaması gerekenleri anladıktan sonra bir karar aşamasına varamıyorsa (çelişkileri devam ediyorsa), beyinde ilgili devreler gerilmiş bir yay misali tetikte bekleyerek bir türlü harekete geçmez.

Burada önemli olan husus, düşünceyi gereğinden fazla bir konuda meşgul etmeden karar aşamasına varabilmektir. Çünkü kararsızlık durumunda, biz bir karara varana kadar prefrontal korteksteki üst bilinç faaliyetleri beyin genelinin randımanını düşük tutacaktır.

Konuya şöyle bir misal veriyim…

Diyelim ki evinizde çöp doldu. Çöpün dolu olduğunu fark ettikten sonra yapılacak iş kalkıp çöpü boşaltmak olmalıdır. Çünkü biz her ne kadar o çöpü kendi dışımızda (bizden ayrı) bir nesne gibi algılasakta, beynimizde o çöpe karşılık gelen devreler vardır. Dolayısıyla o çöpün beynimize ve beynimiz üzerinden bilincimize direkt etkisi vardır. Zahirde çöpün dolu olarak algılanması, batında ilgili beyin devrelerinde tıkanmanın meydana geldiğinin işaretidir ve kişi işareti dikkate alıp, çöpü fiilen boşaltmadığı sürece, o tıkanma zamanla beyin bütünlüğünde bir dengesizlik meydana getirecektir!. Beyinde meydana gelen denge bozukluğu, beynin sanan simülasyonu olan dünyamıza ve kişiliğimize de yansıyarak, bir takım sorunları meydana getirecektir.

Konunun daha iyi anlaşılması için başka bir misal daha veriyim…

Diyelim ki bir kişi cümleleri doğru kuramadığından karşısındakine kendini ifade etmekte zorlanıyor. Bu durumda kişi konuşmadan önce cümleyi doğru kurmak üzerine kafasını yormalıdır. Yani önce düşünceye gerekli ağırlığı verdikten sonra konuşma eylemine geçmelidir. Ta ki eylemi gerçekleştiren beyin devrelerinin bu işi bilinçaltında, düşünsel desteğe ihtiyaç duymayacak kolaylıkta başarana kadar.

İslâm dininde Risâlet ve Nübüvvet olmak üzere gerçeğin iki tür bildirimi vardır..

Risâlet kaynaklı bildirimler, Allâh ismi ile beynin mahiyetinden, ilim ve kudret potansiyelinden bahsederken; Nübüvvet kaynaklı bildirimler ise, beyindeki bu ilim ve kudret potansiyelinden hem dünyadaki yaşantımız ve hem ölümötesi yaşamımız için nasıl yararlanabileceğimizin yolu hakkında bilgi verir.

Risâlet kaynaklı bildirimler, kişinin anlayışına hitap ettiğinden akla dayalı bir aktivitedir.

Nübüvvet kaynaklı bildirimler ise, idrak edilenlerin eylemle hayata geçirilmesi amacına yöneliktir.

Aklî işlevlerin yürütüldüğü prefrontal korteksin kapasitesi sadece bilgi edinmekle değil, uygulamayla harekete geçen beyin devrelerinin desteği ile artan bir olgudur. Yani uygulanan bir bilgi, prefrontal korteksteki aklî işlevleri destekleyerek daha kapsamlı ve derin bir farkındalığı sağlar. Bundan dolayı Efendimiz (s.a.v.) der ki: “Kim bildiğiyle amel ederse, Allâh ona bilmediğini öğretir.”

Evet, beynimizin mahiyeti olan Allâh Esmâ’sından (derin potansiyellerinden) kapsamlı bir yarar sağlamak için, hiçbir fikir ve görüş ile beyni kayıtlamamak gerekir. Kendimizi bedensel varlık kabul ettiğimizde, beynimizi bedensel aktivitelerle kayıtlamış oluruz ve bu da beden ötesinde/evrensel boyutlarda kendimizi tanımamıza mani olur. İslâm dinindeki ibadet ve riyazet gibi uygulamalar, beyinden verim alabilmemiz için yapılması önerilen çalışmalardır.

Farz ibadetleri, beynin mahiyeti olan Allâh Esmâ’sından daha kapsamlı yararlanmamız amacıyla bildirilmiş, yapılması gereken asgari uygulamalardır. Beyindeki Esmâ potansiyelinden fazlasıyla yararlanmamızı sağlayacak ibadetlere de dinde nafile denmiştir.

Kişiler arası bilgi paylaşımı dahi beyinden verim almamızı sağlamıyorsa, beyni o bilginin olabilirliliği ve varsayımları ile (dedikodusuyla) oyalayıp meşgul ederek randımanını düşürecektir.

“Söz büyüdür” hadisi gereğince, sözlerin vehmi tahrik edici özelliği vardır. Söylenen şiirler ve şarkılar buna misaldir.

Uygulanmayan bilginin gerektiğinden fazla konuşulması, kişiyi o konuştuğu konuda transa geçirerek sarhoş edebilir. Dinde “sekr hali” denilen böyle bir durumda, kişi birşeyler yaşadığı veya bir yerlere geldiği vehmine kapılabilir.

İnsan, beynin bilinçaltı faaliyetleri ve derin potansiyellerinin önünü tıkamak için değil(!); bundan azami ölçüde yararlanarak nasibindekini kendi elleriyle oluşturması için yaratılmıştır. Rasûl ve Nebiler bunun bilgisi ve yolunu gösteren rehberlerdir.

Ayrıca uygulamada başarısızlık dahi bir başarıdır!. Çünkü bilgide pasif kalınacağına, (taklit yollu olsa da) uygulamanın harekete geçireceği potansiyellerin mutlaka bir getirisi vardır.

Sevgi ve saygılarımla

 

Waalwijk, 02-05-2011