Uyanış
BÖLÜM 1.7 HOLOGRAFİK GERÇEKLİK
Medeniyet ve teknoloji olarak bizden daha ileri toplumlar da olmuştur geçmişte.
Üstad Ahmed Hulûsi
Üstadım selam,
Hz. Âli (k.v.) o gün için sır olan önemli bir Kur’ân gerçeğine şöyle işaret etmiştir:
“Kur’ân’ın sırrı Fâtiha’da; Fâtiha’nın sırrı B-ismillâh’ta; B-ismillâh’ın sırrı da başındaki B harfindedir. Ben, (Arapça yazılışı itibariyle) B’nin altındaki NOKTA’yım!.”
Günümüz bilimsel gelişmeleri sayesinde artık sır olmaktan çıkan B harfi manası, holografik gerçekliğe işaret etmektedir.
B harfinin işaret ettiği anlam ile Kur’ân OKUmak, holografik gerçeklik doğrultusunda ayetleri çözümleme çalışmasıdır.
Holografik gerçekliğe göre evren isimli dev hologramı meydana getiren bilgi, evrenin tamamına eşit olarak dağılmıştır. Buna göre evrenin her bir noktası, tamamının sahip olduğu bilgiyi hologramik bir biçimde bünyesinde barındırır.
Holografik evrende, holografik esasa göre meydana gelen beynin doğası da holografiktir ve beynin kendi içinde meydana getirdiği dünyası ve kişiliği de hologramdır.
Rasûlullâh Efendimizin (s.a.v.) “Zerre küllün aynasıdır” ifadesindeki “zerre”, özel anlamıyla beyindeki epifizdir. Çünkü epifiz, yüksek frekansların beyne geçiş noktası olup, beynin evrensel bütünlükle; yani, holografik evren gerçeği ile; yani, Allâh ilmi ile; iletişimini sağlayan çok önemli bir beyin devresidir!. İmanın hakikati, risâlet ve nübüvvet işlevlerine kaynaklık teşkil eden epifiz, beyni hakikat nûruyla dirilten “kalbidir Kur’ân’ın”.
Genel manasıyla “zerre”, holografik tekil bilginin lokalize açılım noktasıdır. İnsanlarda holografik bilginin açılım noktası beyindir.
Lokalize bilgi açılımları, tıpkı bir domino taşının hareketiyle tüm diğer taşlardaki hareketi başlatması gibi, birbirlerinin açılımlarını tetikleyerek çok boyutlu hologram dünyaların seyrini meydana getirirler.
Holografik tekil bilgi, Allâh ilmindeki Esmâ potansiyelini yansıtmak için tasarlanmış varlık yazgısıdır (Not: Önceki bölümün konusu). Allâh Esmâ’sının sonsuz olması, seyri de sonsuz kılar. Dolayısıyla domino etkisinin meydana getirdiği bilgi dönüşümü ile her oluşu yeni bir oluş takip eder.
Burada akla şöyle bir soru gelebilir…
Holografik tekil bilginin sayısız lokalize açılım noktalarından bir nokta olan beynim, evrensel sistemin hangi domino etkileri ile lokalize olmuş ve varlığını sistemin hangi şartlarına göre devam ettirmektedir?.
Bu sorunun cevabı bana göre şöyle:
Evrensel sistemde beynimin temeli, anne rahminde gerçekleşen hücre döllenmesiyle atılır. Bundan sonra sperm ve yumurtadaki genetik bilginin birleşmesinden oluşan hücre (zigot) bölünerek çoğalmak suretiyle beynimi ve taşıyıcısı olan bedenimi meydana getirir. Bu arada beynim, oluşumunun belirli evrelerinde kozmik/astrolojik tesirler tarafından bir genetik programlama sürecinden de geçer. Beynim anne rahmindeki oluşumunu tamamlayıp dünyaya doğduktan sonra, bedensel algılama (beş duyu) sınırları içinde holografik evrenden algıladıklarının bir hologramı olarak dünyamı oluşturur.
İşte beynim, bahsettiğim bu aşamalarla (evrensel sistemin bu etkileri ile) lokalize olup (niteliği ve niceliği belirlenip), holografik tekil bilginin sayısız yansıtıcı noktalarından bir nokta olarak evrende yerini alır.
Ayrıca evrensel bütünlükten bağımsız bir oluşuma sahip olmayan beynim; oluştuktan sonra da evrensel bütünlükten bağımsız ne bir düşünce, ne bir duygu ve ne bir eyleme sahiptir.
Evet, sistemde bireysel bağımsızlık ve özgür irade yoktur!. Varlıkta her oluş, başka bir oluş eliyle/etkisiyle meydana gelir. Yani her oluş, hareket bilgisini başka bir oluştan alır… Fakat her oluş, kendi oluşum programı doğrultusunda hareket eder!.
Kendini herşeyden ayrı ve bağımsız kabul etme hali, evrensel bütünlüğü fark edememekten kaynaklanır.
Bedenin beş duyu algılama araçlarından yola çıkarak, varlıkta sebep sonuç ilişkileri içinde en ilkelinden en gelişmişine doğru bir oluşum tespit etmiş ve buna evrim ismini vermişiz.
Halbuki görünenin aksine, varlıkta oluşumlar sebep sonuç ilişkisine dayalı olarak ilkelinden gelişmişine doğru bir yol izlemez. Çünkü varlığı meydana getiren bilgi holografik olduğundan herşey ezelde tespit edilmiş olup, geçmiş ve gelecek bir bütün haldedir.
Evrim teorisi, beş duyu algılama araçlarına dayalı bir tespit olup, asla gerçeği olduğu gibi yansıtmaz. Hatta kuantum fiziğindeki takyonlar gibi, zamanın tersine çevrilmiş halidir.
Allâh ilminde Esmâ’sının açılım seyri Hakiym ismi gereği sebepler zinciri içinde oluşarak gelişimini tamamlar. Örneğin çekirdekte gülün bilgisi eksiksiz mevcuttur. Çekirdek, nedenselliğin (toprak, güneş, yağmur vs.) tetiklemesi ile içindeki gülü açığa çıkarır. Yani hikmet, seyrin doğrultusunu belirler.
Gerçek şu ki, çekirdekteki bilgi beynimiz tarafından OKUnarak deşifre edilir.. Biz ise bu OKUnma sürecinin zihnimizdeki sanal açılımını seyrederiz.
Yani beynimiz, algı ve bilgi yetersizliğinden dolayı gülün çekirdekten açığa çıkmamış olduğu hükmüne varır. Beynimiz o konudaki bilgi birikimini tamamladıkça hükmü değişir ve biz zihnimizde bu değişen hükmün holo eylemini seyrederiz.
Verdiğim bu gül misalinde olduğu gibi, varlıkta herşey Allâh ilminde olmuş bitmiş, amacına ulaşmış, kemâline ermiş durumdadır. Eksiklik ve yetersizlik ise bakanın algı ve bilgi yetersizliğinden kaynaklanır.
Dün “Rise of the planet of the apes” filmini izliyordum.
Filmde insanlar gen mühendisliği ile bir maymunu kendilerine benzettiklerini görünce aklıma “Allâh Âdem’i kendi sûreti üzere meydana getirdi” ayeti geldi..
Acaba hangi sebepler zinciri sonucu maymunların genlerinde mutasyon meydana getirerek, holografik tekil bilgide kayıtlı olan daha gelişmiş insansı türünün oluşum hareketini başlattı?.
Başka bir ifadeyle… Nasıl bir sistem, yeryüzünde ilkel şartlarda yaşayan hayvanların bünyelerinde holografik olarak mevcut olan varlık yazgısının daha geniş kapasitede açılımını tetikledi?.
Bu sorunun cevabı bana göre şöyledir…
Her oluş, başka bir oluşa kendi bilgisini aktarır.
Nasıl ki insanlar herhangi bir maddeyi ya da hayvanı kendine uyumlu hale getiriyorsa (yapıyı kendi bilgisine programlayarak kendine benzetiyor, kendi gibi yapıyorsa)… İnsanı da kendine uyumlu hale getiren başka oluşlar vardır sistemde.
Kur’ân’da “Elleriniz olarak Allâh cezalandırsın” ayetini çok yönlü ele alarak, “elleriniz olarak Allâh yaratsın” şeklinde düşünecek olursak…
Şayet herhangi bir yapının oluşum programı izin veriyorsa, o yapının daha kapsamlı hale gelerek özelliklenmesi pek tabi mümkündür ve mümkün olanın daha kapsamlı hale gelmesinin sistemi ise, başka bir varlık eliyle/etkisiyle gerçekleşir.
Evrensel sistemin işleyiş prensiplerini bilmeyen insanların çoğu akıllarının alamadıkları oluşlara tanrılık atfetmeye meyillidir.
Belki de geçmişte yaşamış insanlar, uzaydan dünyaya gelen, bilim ve teknolojide kendilerinden daha ilerde olan bir takım birimleri bu yüzden tanrı kabul etmiş olabilirler. History Channel’in yayınladığı “Ancient Aliens” belgeseli bu konuda çok ilginç tespitlerden bahseder.
Bizler kendimizi ne kadar gelişmiş sayarsak sayalım, son bilimsel gelişmeler bizim henüz evrenin ve insanın yapısını ve insanın evrensel boyutlarla dinamik ilişkisini deşifre edecek kadar gelişmiş olmadığımızı ortaya koymuştur.
Sevgi ve saygılarımla
Waalwijk, 17-11-2011