BÖLÜM 1.8 ALAN ETKİSİ

Kim bir kişiyi bir kişiye karşılık (kısas) veya yeryüzünde fesada karşılık olmaksızın öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir… Kim de onu diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibidir.

Kur’ân Çözümü, Maide sûresi 32

 

Üstadım selam,

Dün akşam bir futbol maçı seyrederken varlığın oluşum sistemiyle ilgili şöyle bir düşünce oluştu…

Futbol bir fikir olarak açığa çıktı, uygulamayla geliştirildi.

Futbolun hayata geçmesi için gerekli olan asgari şartlar bir top, alan ve oyunculardır. Maksimum şartlar ise bir stadyum, yönetim, teknik kadro, oyuncular, hakemler ve taraftar.

Futbol ruhu itibariyle, ilgilenenleri belirli bir gayeye yönelik organize şekilde bir araya getirir ve tadına varmanın zevkini yaşatıp, gaye hasıl olduktan sonra insanların dağılmasıyla son bulur.

Var olan herşey gibi, futbol da bir doğuma, gelişerek olgunlaşmaya ve nihayet ölüm ile dönüşüme geçme aşamalarına tabidir.

Futbol, insanlar ilgi duydukça var olacaktır.

Ayrıca futbol ruhu itibariyle tek, açığa çıkış formları ise çoktur. Dolayısıyla dünyanın neresinde futbol oynanırsa oynansın, hep aynı tek ruhun tezahürleridir.

Futbol misalinde olduğu gibi, insanlar da “insanlık ruhu” itibariyle tek olup, bu ruhun açığa çıkışı yönünden çoktur.

İnsanlık ruhu, yani “insan olmanın anlamı” nedir?.

Kur’ân ayetleri ve Rasûlullâh açıklamaları bu hususta özetle insanın, hakikatını yansıtabilecek ve kavrayabilecek en güzel sûrette halk edildiğinden ve bundan dolayı yeryüzünde Allâh adına yetki ve tasarruf sahibi olarak “halife” oluşundan bahseder.

İnsanlık ruhu, insan olmanın anlamını (yani, Allâh’ı bilmenin gereğini) yaşatacak bilgi kodlarını -Esmâe külleha- genlerinde barındıran beynin çalışma sistemi ve mekanizması ile aşikar olur!.

Her doğan insan, insanlık ruhunun bilgi kodlarını genlerinde taşır; bu ruhtaki anlam ve gaye doğrultusunda maddesi (biyolojik bedeni) ve manası (kişiliği) gelişim gösterir ve ölümün akabinde yaşamını aynı ruh ile holografik evrenin farklı bir boyutunda, o boyutun şartlarına uygun bir formda devam ettirir.

Milyarlarca insan varlığını insanlık ruhundan alır!. Her biri o ruhtaki bilgi potansiyelinin farklı tezahürleri olarak o ruhun yüzünü farklı bir açıdan yansıtır.

Bir insanın, ruhtaki bilgi potansiyelinden hangi özellikleri yansıtacağını belirleyen faktörler şunlardır:

  1. Genetik bilgi tabanı..
  2. Anne rahminde gelişmekte olan beynin belirli evrelerinde geçirdiği kozmik/astrolojik programlanma süreci..
  3. Doğum sonrası yetiştiği çevrenin etkisi..

Bu faktörler, tıpkı parmak izinde olduğu gibi, her beyinde benzersiz nöral bağlantı ağları oluşturur. Böylece her insan, ruhtaki bilgi potansiyelini farklı kombinasyonla yansıtanı olarak insanlıkta yerini alır.

Ayrıca her insan, insan olmanın anlamını farklı bir açıdan yansıttığı için, insanlık ruhunun açığa çıkış kemâline de bir katkısı olur. Tabi bunun aksi de mümkündür… Yani bir insan, insanlık ruhunun zevaline de sebep olabilir.

İnsanlar gelir geçer, fakat insanlık ruhu yeryüzünde insanlar yaşadıkça bakidir. 

Ayrıca insanlık ruhu, kendi kemâline katkıda bulunacak  her yeni insanın katılımıyla gelişir. Tıpkı “Evrensel Sırlar” kitabınızda bahsettiğiniz gibi:

“İdepya, dünyalılar, yani gelişmemiş 5 duyulu insanlar diliyle, “ışınsal kitle” yıldızdır. Bu kitlenin hacmi, üzerinde gelişen ışınsal yapılı akıl birimlerinin her biriyle daha büyümekte ve güçlenmektedir…”

Rasûller, Nebiler ve Veliler, insanlık ruhundaki sır (hafî ve ahfâ) ile yaşayanlardır. Hakk’ın seyreden gözü, işiten kulağı, konuşan dili, tasarruf eden kudret elidir. Diğer insanlar ise bu ruhun letaifini farklı açılardan, şuursuzca yansıtanıdır.

 

KONUNUN teknik yanının daha iyi anlaşılması için sizin “İnsan ve Din” kitabınızda “Bilinç Beynin Neresinde” yazınızda, Profesör McFadden’in yayınladığı “The Conscious Electromagnetic Information Field” makalesindeki “beynin elektromanyetik alanının bilinci oluşturduğu ve nöronlardaki senkronize ateşlemenin bu elektromanyetik alanın beyin bütünlüğünü kapsama özelliğinden ileri geldiği tespitini bir üst plana uyarladığımızda: insanlık ruhunun açığa çıkışı da insanların beyin dalgalarından oluşan ortak bir elektromanyetik alandır. Bu elektromanyetik alan tüm insanları kapsar (morfik alan) ve bazı durumlarda tüm insanlarda senkronize ateşleme meydana getirerek, örneğin moda gibi fikir akımlarını oluşturur veya negatif akımları da tetikleyebilir.

Aynı amaca kilitlenmiş güçlü beyinlerin; bütün insanları kapsayan bu elektromanyetik alanda oluşturdukları güçlü anlam dalgalanması, tüm insanlarda o amaç doğrultusunda bir hareketi  başlatabilir (morfik rezonans).

Hatta bireysel beyin gücüyle de bu manyetik alan üzerinden tüm insanların beyinlerini etkilerek yön verebilecek dalgalanmayı oluşturan yetenekler de vardır. Bu bireysel yeteneklere İslâm dininde “Rical-i Gayb”; Rical-i Gayb’ın kendi içinde oluşturdukları hiyerarşik organizasyona da “Velâyet kurumu” denmiştir.

Tüm insanlar varlığını insanlık ruhundan alır ve yaşamlarını bu ruh ile devam ettirirler.

Bu ruhun El Lâtîf olarak kendini hissettirmeksizin  insanların varlığındaki mevcudiyeti ve El Muhıyt özelliği dolayısıyla kapsayıcılığından yararlanarak; Rical-i Gayb denilen bu duyarlı ve güçlü beyinler, bu ruh ile insanlığın durumundan haberdar olabilir (beyindeki El Habîr kuvvesi) ve yine bu ruh üzerinden insanlığa yön verebilirler.

Rical-i Gayb’dan olan Müceddid dahi, İrşad kutbunun beyin gücünden de yararlanarak bu ruh üzerinden tüm insanların beyinleriyle derinden (bilinçatında) bağlantı kurup, gerekli konuda yenileme işlevini gerçekleştirir.

Tabi insanı sadece kendi türüne olan bağı ve etkileşimiyle kayıtlamamak gerekir. Zira sizin “Yenilen” kitabınızda da belirttiğiniz üzere “Beynin veritabanının derûnunda çok boyutlu tek kare resim vardır! Burada geçmiş ve gelecek kavramı bulunmaz. Dejavu’nun kökeninde bu derinlikle iletişim yatar.”

“Beynin derûnundaki çok boyutlu tek kare resim”, bilimin “örtük düzen” kelimesiyle işaret ettiği, zaman ve mekan kavramlarının düştüğü holografik bilgi boyutudur. İnsanlar beynin boyutsal derinliğinden holografik evrene açılan bir yolla, farkında olmadan evrenin tüm boyutlarıyla ve o boyutların türleriyle dinamik bir ilişki içinde yaşamlarını sürdürürler.

Bu ne muhteşem ve azametli bir yaratılıştır.

Sevgi ve saygılarımla

 

Waalwijk, 10-02-2011