BÖLÜM 2.15 EPİFİZ 2

O ağacın yapı (şuurdaki hakikat müşahedesi) neredeyse kendisine bir nâr (arınma çalışmaları) dokunmasa da ışık saçar! Nûr’un alâ nûr’dur (Esmâ ilminin birimsel ilim suretinde açığa çıkışı)... Allâh (insanın hakikati olan Esmâ mertebesi) dilediği kimseyi kendi nuruna (kendi hakikati ilmine) erdirir!

Kur’ân Çözümü, Nûr sûresi 35

 

Üstadım selam,

Rasûlullâh Efendimizin (s.a.v.) mir’âc yapmasına engel olmak için cinlerden İfrit türünün üzerine saldırmalarına karşın, Cebrâil a.s.’in vahiy yollu öğrettiği korunma duasına beyin bilgisi ışığında kısaca bir bakış atalım…

 “Sığınırım Keriym Allâh veçhine ve O’nun kelimelerinin tamamına ki, iyi kötü hiçbir şey onları tecavüz edemez...” : Hakikatıma doğru şuursal yükselişime engel oluşturacak musibetlerden, (müspet veya menfi fark etmez) her türlü  beşerî anlayışın fevkinde olan Allâh kavramındaki vahdet/teklik görüşüne ve Allâh’ın Esmâ’sıyla beynimdeki potansiyel varlığına sığınırım.

“Semâdan inenin (fitne fikirler) ve semâya yükselenin (vehmimi tahrik eden fikirlerin) şerrinden...” : İnsanın semâsı hükmündeki beyninde vehmin ve kuruntunun kaynağı olan amigdalayı tahrik eden etkilerden.

“Arzda üreyenin (bedenselliğimden kaynaklanan) ve arzdan çıkanın (bedenimin dürtülerinin) şerrinden...” : İnsanın arzı hükmündeki bedeninde ikinci beyin olarak da bilinen, kimyasalların ve hormonların yüzde doksanının üretilmekte olduğu enterik sinir sisteminin beden kaynaklı dürtülerinden.

“Gecenin (iç dünyamın) ve gündüzün (dış dünyamın) fitnelerinden” : Beynin bilinçaltında (örtülü olarak kendini hissettirmeden) yürüttüğü faaliyetlerin ve farkındalıkla geçirdiğim süreçlerin fitnelerinden.

“Hayırla olan müstesna, geceleyin kapıyı çalanın (içime doğanların) şerrinden... : Hakikatten perdelemeyecek olan müstesna, sezgi-ilham-rüya yollu içime doğanların şerrinden.

“Yâ RAHMÂN!..” : Hitap, Allâh’ın Esmâ’sıyla beynimdeki potansiyel mevcudiyetinedir.

 

EVET... Hakikat farkındalığına ermek ve o şuurla yaşamak isteyen her insan yukardaki korunma duasında bahsedilen, kendini bedensel varlık kabul etmesine yol açan engellerle karşı karşıyadır.

Buna mukabil bedensel algılama sınırları dışındaki frekansların (özellikle yüksek frekanslar diye tabir edilen, evrenin ilk oluşum bilgisinin) beyne geçiş noktası olan epifiz ise, beyin performansını arttırarak kişinin evrenselliğe açılımını sağlamaktadır. Epifiz, dinde “iman nuru” denilen, kişideki algılananın ötesi olduğu farkındalığının kaynağıdır.

Epifizin yüksek frekans desteğini arkasına alan bir beyin, zihinsel faaliyetlerini evrensel planda (Vahdet/varlığın tekliği esasına dayalı, Tevhid/sistemsel bütünsellik anlayışına göre) yürütürken; epifizin yüksek frekans desteğinden mahrum bir beyin ise bedensel algılama sınırları içinde ve bedenin tabii dürtüleri etkisi altında yaşamını sürdürür.

Kişi, Risâlet işlevinin açığa çıkardığı hakikat bilgisine iman edip, gereğini yaşama yolunda Nübüvvet hükümlerini (şeri hükümleri) yerine getirmesi halinde beynini bedenin baskısı altında çalışmaktan kurtarıp, epifizdeki yüksek frekans desteğini arkasına alarak ilham gücü ile mevcut kayıtların dışında kendini tanıma açılımına kavuşur.  Fakat kişi edindiği hakikat bilgisinin gereğini yaşama yolunda Nübüvvet hükümlerine uymazsa, bedenin çizdiği sınırlar içinde debelenmekten asla kurtulmaz!.

Çok nadir de olsa, bazı insanların epifizi hiçbir arınma çalışması gerektirmeden beyin yönetimini zorla ele geçirir ve o kişide evrensel bir aydınlanma meydana getirir. İmam-ı Gazâli (k.s.) bu istisna durumu “kudsî peygamberlik ruhu” diye tanımlar. Bunun nasıl gerçekleştiğini anlamamız için Nahl sûresi 68. ayette: “Rabbin bal arısına vahyetti” işaretinden hareketle hayvanlar alemine kısa bir göz atalım...

Hayvanlar doğal yaşamlarını bedenin tabiatı güdümünde sürdürürlerken, özellikle üreme ile ilgili durumlarda bazı hayvanlar tabii yaşamlarının dışına çıkarak doğa ötesi bir durum sergilerler. Örneğin tatlı suda yetişip denize göç eden somon balıklarının yumurtlamak için tekrar tatlı sulara dönmeleri gibi... Amaçlanan yere vaktinde ulaşmaları için binlerce kilometrelik göçler ve göç esnasında imkansız gibi görünen engelleri aşarlar.

Bu balıklar bedenin tabiatının güdümünde yaşamlarını sürdürürlerken, gelişmekte olan biyolojik yapılarının belirli evresinde harekete geçen epifizleri, tüm bedensel ve beyinsel işlevleri kendi sultasına/kontrolüne alır!. Normal şartlarda bir tehlike anında beyinlerindeki amigdala, onları bireysel varlıklarını savunma yolunda harekete geçirmesi gerekirken; epifizin beyin yönetimine el koyması ile bu balıklar bireysel menfaatlerini düşünmeksizin, yüksek frekansların oluşturduğu şuur ile bir ideal uğruna hareket etmeye başlarlar. Hayvanlar alemindeki bu işaretleri dikkati nazara alarak insan beynindeki epifizin, kişinin bilinci ve yaşamı üzerindeki etkilerinin ne olabileceğini bir düşünelim.

Bu hususta örneğin Rasûlullâh Efendimizin (s.a.v.) vahiy alışı esnasındaki hallerini anlatan hadisleri okuyabiliriz.

Efendimizin (s.a.v.) vahiy esnasında bazen yüzünün kızardığını ve uyuyan kimsenin gidip gelen nefesi gibi soluduğunu; çok şiddetli soğuk bir günde kendisine vahiy nazil olurken, şakaklarından şıpır şıpır ter aktığını; bazen sahabenin vahiy esnasında arı uğultusuna benzer bir ses işittiklerini; vahiy nazil olurken, Efendimizin ağırlığına tahammül edemeyen devenin çökmesi; sahabeden bir zatın: “Rasûlullâh’ın dizi, dizimin üzerinde idi. Birden onu vahiy hali yakaladı, baldır kemiğimi kıracak kadar bir ağırlık hissettim. Vallahi yanımdaki Rasûlullâh olmasaydı, acıdan çığlıkla haykırır, bacağımı çekerdim..” demesi gibi, tüm bu haller epifizin beyin yönetimini ele geçermesinden kaynaklanmaktadır.

Efendimizin (s.a.v.) doğumundan ahirete intikaline kadar, yaşamındaki tüm mucizeler, epifizin beyin yönetimini ele geçirmesiyle gerçekleşmiştir. Örneğin seferde çadırı önünde koruması olmadan yatmayan Efendimize birgün vahiy ile ölümünün savaşta olmayacağı bildirilince, artık korumaya ihtiyaç duymamış... Huneyn gazvesinde sahabe düşman tarafından bozguna uğrayıp, birçoğu panik içinde dağılırken, tüm engellemelere rağmen Efendimiz (s.a.v.) yüksek sesle kendi Risâletine şehadet ederek katırını korkusuzca ok atan düşman üzerine sürmüş ve içinde bulunduğu bu yüksek ruhaniyetle yerden aldığı toprağı düşman üzerine saçarak onları bozguna uğratmış... Düşman ise çareyi kaçmakta bulmuştur!

Rasûlullâh Efendimizin (s.a.v.) epifizinden beynine, beyninden yayılan dalgalarla sahabenin beynine “ayna nöronlar” ile akseden yüksek frekanslar, onların beyinlerini bedenin tabiatı güdümünden kurtarıp, vahiy kaynaklı bilgi istikametinde hareket etmelerini sağlamıştır. Böylece sahabe Rasûlullâh’ın ideali uğruna (Rasûlullâh’ın ideali “Allâh”tır) ailelerinden, mallarından ve canlarından geçip imkansızı başarmış ve bu uğurda akıl almaz mücadeleler vermiş.

Yaşadığı bu aşkın halin Rasûlullâh Efendimizden (s.a.v.) kaynaklandığını tespit eden bir sahabe ise, tespitini Efendimizle şöyle paylaşmıştır: “Ya Rasûlullâh, senin yanındayken meleklerle beraber gibiyiz, ama senden ayrılınca tekrar eski halimize dönüyoruz..”

Günümüzde epifiz hakkında bilimin tespit ettikleri belki de buzdağın sadece görünen yüzü kadardır. Buna mukabil epifizin hayvanlar alemindeki işlevlerinden yola çıkarak, insan beynindeki işlevlerinin ne olabileceği hakkında başta Rasûlullâh (s.a.v.) olmak üzere, sahabe ve velîlerin yaşantılarından örneklerle çözümleme yoluna gidersek, buzdağın su altındaki görünmeyen yüzü hakkında çok önemli ipuçları elde edebiliriz.

Sevgi ve saygılarımla

 

Waalwijk, 07-09-2011