4.2 Mİ’RÂC 2

Önceki bölümde Mi’râc’ın üç aşama olduğundan bahsetmiştim… Şöyle ki:

Birinci aşama, maddenin sırrına ermekle başlar..

İkinci aşama, berzah aleminin fethi ile ölümötesi yaşamın sırlarına agah olunmasıdır.

Üçüncü aşama ise, refref denilen bir tür yükseltici kuvve ile varlık aleminin (Sidre-i Münteha) ötesine geçerek, iki yayın birleşmesi misali veya daha da yakın (Kab-ı Kavseyn ve Edna) bir halde Rabbini (Esmâ’sıyla Allâh’ı) batınında (hakikatın olarak) müşahede etmektir.

Şimdi bu aşamalar üzerinde duralım biraz.

Mi’râc’ın birinci aşamasında kişi dünya algısından berzah algısına geçiş sürecini yaşar. Bu geçişi yarı uyku, yarı ayık bir hale benzetebiliriz. Fakat her halukarda bilinç hiç olmadığı kadar zinde ve olup biten herşeyin farkındadır.

Berzah alemi, ruhanî algılamaya karşılık gelen yönüyle dünya ve dünyayı da içine alan güneş platformudur. Güneş sistemindeki planetler, bu platformun farklı frekansta titreşen ve birbirini kapsayan bilgi/enerji katmanlarıdır. Bedensel algılamaya karşılık gelen dünya ise berzah’ın en düşük frekans titreşiminin oluşturduğu yaşam formudur.

“Emri semâdan arzı tedbir eder… Sonra miktarı, bin sene olan süreç içinde O’na urûc eder.” Secde sûresi 5. ayeti gereğince, kişi Mi’râc’ın bu birinci aşamasında üst boyut bilgilerin kudret açılımıyla maddenin sırrına erer.

Berzah alemine geçiş sürecinde kişi dünya ve dünyevî değerlerin yavaş yavaş silikleşerek bir hayal misali kaybolmaya başladığını deneyimler. Berzah algısı ağır bastıkça dünyevî değerler hükmünü yitirir ve kişinin dünyevî varlığı ile ilgili korkuları, kaygıları ve endişeleri de son bulur. Artık kişinin esas odak noktası berzah alemi olmuştur.

Mi’râc’ın ikinci aşamasında kişi berzah alemi algısı içinde ruhanî bir yaşam sürer. Başka bir ifadeyle, beynin üst alıcı kuvveleriyle aşkın bir yaşam temposu içine girer. Örneğin, ölümötesine geçen insanların hallerine vakıf olarak dünyanın berzah’taki durumunu kavrar. Güneşin bir yılının 255 milyon dünya yılı oluşu dolayısıyla, berzah’ın (yani, güneş platformunun) bir gününün bin dünya yılı olduğunu deneyimleyerek, dünyevî değerlerin saniyelerle ölçülü olduğunu fark eder.

“Birinci semâ ve içindekilerin tümü, ikinci semâ içinde çöldeki bir yüzük oranındadır; ikinci semâ ve içindekilerin tümü, üçüncü semâ içinde gene çöldeki bir yüzük gibidir ve yediye kadar bu böyledir…” hadisinde belirtildiği üzere, dünyanın güneş platformundaki yerinin önemsenmeyecek derecede küçük olduğunu gözlemler.

Ayrıca insanların dünyadaki düşünce ve eylemlerinin ölümötesi yaşamlarına nasıl yansıdığının sistemini çözerek “kabir cenneti” ve “kabir cehennemi”nin oluşum esaslarını bilir. Bu esaslara göre dünyadaki yaşamını berzah kurallarına göre değerlendirerek, ölümötesine kazançlı geçmenin yollarını arar.

Beyin kapasitesine göre berzah’ın daha üst bilgi/enerji (semâ) katlarında yükselişe geçerek kapsamlı bir ilim ve kudret açılımına erebilir. Nitekim Rasûlullâh Efendimiz (s.a.v.) Mi’râc’ında bu semâ katlarından ve o katlardaki kapsamlı ilim ve kudret ehlinden bahsetmiştir.

Birinci kat semâ’da Hz. Adem (a.s.) ile görüştüğünü; ikinci kat semâ’da Hz. Yûsuf (a.s.) ile buluştuğunu; üçüncü kat semâ’da Hz. Yahya (a.s.) ve Hz. İsa (a.s.) ile; dördüncü kat semâ’da Hz. İdris (a.s.) ile; beşinci kat semâ’da Hz. Harun (a.s.) ile ; altıncı kat semâ’da Hz. Musa (a.s.) ile ve yedinci kat semâ’da Hz. İbrahim (a.s.) ile buluşup görüştüğünü anlatır.

Semâ katlarındaki yüksek frekanslarla rezone olan beyinde meydana gelen ilim ve kudret açılımları ile kişi örneğin, ölümötesi, kıyamet ve sonrası hallere vakıf olur. Semâ katlarından tenezzül yollu geçiş yaparak yeryüzünde açığa çıkan hükümlerin (kozmik/astrolojik tesirlerin), hikmet sistemi içindeki kudret açılımlarını müşahede eder. Farklı boyutlarda farklı türler arasındaki bağlantıları görür ve birbirine paralel olarak izledikleri yolda nasıl bir gelişim gösterdiklerini anlayarak feraseti artar.

Artık dünya algısı görüşünde o kadar küçülmüştür ki, bizlerin ciddiye alıp uğrunda yandığımız ve yaktığımız dünyevî değerler, onun gözünde sadece oyun ve eğlenceden ibarettir.

Berzah aleminin semâ katlarını Cebrailî kuvve (“Özün ilmiyle alemleri seyir” de diyebileceğimiz, tasavvuftaki tabiriyle “Aklı Küll”) eşliğinde geçerek çokluk kavramının son bulup, Mi’râc’ın üçüncü aşaması olan Vahdet (teklik) sırlarının yaşandığı ve Cebrail’in (a.s.): “Ben buradan sonra yokum..” dediği, sadece erenlerin bildiği Allâh’a ait hususî hallerdir.  Hakikat ehli Şuhud-u Zât’ın, bu teklik müşahedesi içinde bundan önceki aşamaları yok edecek en derin tecelli olduğunu bildirmişler.

Me’aric sûresi 3. ve 4. ayetleri bizlere pek çok Mi’râc’ların varlığından bahseder… Ki bu düşünceme göre üzerinde durulması gereken önemli bir inceliktir:

“Zül Mearic (pek çok urûc edeni olan) Allâh’tandır!”

“Melekler ve ruh, miktarı (size) elli bin sene gibi olan süreç içinde urûc ederler (hakikatlerindeki Allâh’a ermek için yöneliş süreci) O’na.”

Samimiyetle paylaşmaya çalıştığım bu düşünce ve hislerimde haddimi aşıp sürçü lisan ettiysem affola…

Doğrusunu bilen Allâh’tır..

 

 Waalwijk, 22-04-2016