Yirmi Üçüncü Hadis-i Şerif

Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz, Allâh-u Teâlâ ’dan naklen şöyle anlatıyor:

- “Allâh-u Teâlâ şöyle buyurdu:

- Bir kimse beni kendi kendine anarsa... Ben de onu Zatımda anarım...

Yine bir kimse beni bir cemaat içinde anarsa... Ben de onu o cemaatten hayırlı bir cemaat içinde anarım...”



Sadreddin Konevî (k.s.) Hz. leri bu Kudsî Hadis ile ilgili şöyle der:

“Bir kimse beni kendi kendine anarsa... Ben de onu Zatımda anarım...”

Yani: Vahdet cihetinden girip, bilhassa, zatta, sıfatta ve fiillerde fena halini bulur ve zikrini yaparsa... Ben dahî onu Mutlak bir vahdet içinde zikrederim...

BİZDE VAHDET CİHETİNDEN girerek konuyu anlamaya çalışalım…

“Bir kimse, beni kendi kendine anarsa… Ben de onu Zatımda anarım...”:

Kişi evrenle aynı özden (Esmâ hakikatinden) meydana geldiği için bütünün bilgisini (Allah ilmini) holografik olarak bünyesinde barındırdığı ve bunu açığa çıkarıp kavrayabilecek bir beyin kapasitesiyle meydana geldiğinin bilinciyle yaşayarak, kendini bedensel varlık zannetme vehmi sarhoşluğundan ayılırsa...

Epifizden beyne geçiş yapan yüksek frekansların beyin performansını artırmasıyla beyni, beş duyu algılamanın oluşturduğu koza dünyası dışındaki evrensel gerçeklere (Allah ilmine) duyarlı hale gelerek, kendini evrensel boyutlarda tanıma açılımına kavuşur.

Bu açılım sayesinde kişi kendini bedensel kuvvelerle sınırlı bir mahlûk zannetmekten arınarak, evreni meydana getiren ilim ve kudret olarak deneyimlemeye başlar... Ki bu Sadreddin Konevî (k.s.) Hz. ’lerinin: “Vahdet cihetinden girmek” diye izah ettiğidir. Bu şekilde kişi tasavvufta “Fenafillâh” diye tabir olunan, kendini tanımanın birinci aşamasını tamamlar.



KUDSÎ HADİS’İN DEVAMINDA...

“Yine bir kimse beni bir cemaat içinde anarsa... Ben de onu, o cemaatten hayırlı bir cemaat içinde anarım...”:

Bu cümle kendini tanımanın ikinci aşaması olan Bekâbillah’a işaret etmektedir.

Bekâbillah, Allah ilmine dayalı olarak Sünnetullah gereklerine göre yaşama mârifetidir...

“Cemaat” kelimesi, kesrette (çoklukta) Vahdet (teklik) yaşamı anlamınadır.

Yani, kişi kesrette (Allah Esmâ’sının açığa çıkışı olan çok boyutlu evren seyrinde), Vahdet (teklik) anlayışı esasına dayalı bir yaşam sürerse...

“Kim bildikleriyle amel ederse, Allah ona bilmediklerinin ilmini ihsan eder...” hadisin manası gereğince, o kişide beynin algı ve değerlendirme kapasitesi artar ve Vahdeti daha kapsamlı bir algı ve değerlendirme ile yaşama açılımına kavuşur. Bu da Sadreddin Konevî (k.s.) Hz. ’lerinin: “ben dahi onu: Mutlak bir vahdet içinde, zikrederim” diye izah ettiğidir.

Doğrusunu bilen Allah’tır…