Birinci Hadis-i Şerif

Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu:

- “Merhametli olanlar... Bunlara, Rahman olan Allâh merhamet eyler... Yerde olanlara merhamet ediniz ki göktekiler de size merhamet ederler...”



RAHMET, Allah ilminde Esmâ’nın açığa çıkışıyla vücud bulmaktır (algıda var olmaktır).

Rahmet eseri olarak Allah ilminde hikmet (nedensellik) sistemine göre vücud bulan her şey, varlığını oluşum programına uygun bir işlevle devam ettirir.

Nihayetinde kimi birimler ölmeden önce üreme yoluyla mevcut programlarının idamesini sağlar; kimi birimlerse bünyelerindeki El-Bâis Esmâ’sının işlevi gereği mutasyonla işlevini bir üst yapıda devam ettirir.

Ayrıca doğal seleksiyon mekanizması tarafından bastırılmamak ya da yok edilmemek için, her halükarda güçlü olmak önemlidir.

Birimde programın gereği olan işlevi ifa etme arzusu ne kadar güçlüyse, doğal seleksiyon ile yok olmamaya karşı o şiddette direnç gösterir. Neticede birim ya yetersizliği dolayısıyla yok edilir (“var olan bir şey yok olmaz” prensibi gereği, buradaki yok ediliş “geri dönüşüm (recycling)” anlamındadır), ya da sistemin El-Bâis mekanizması gereği potansiyelindeki kullanılmamış Esmâ’nın açılımını zorlayıp mutasyon geçirir ve bir üst yapıya dönüşerek varlığını başka bir formda ya da başka bir boyutta devam ettirir.

Özetle rahmetin anlamı:

1. Birimin Allah ilminde Esmâ ile vücud bulmasıdır...

2. Birimin genel sistemin doğal seleksiyon mekanizması tarafından yok edilmemesi için, sistem şartlarına ayak uyduracak kadar esnek ve güçlü olmasıdır...



GELELİM KONUMUZ OLAN HADİSE:

“Yerde olanlara merhamet ediniz ki göktekiler de size merhamet ederler...”

Bedenin kesitsel algılama araçlarından gelen veriler ve biyokimyasal etkileriyle beyinde dünya algısı/vizyonu meydana gelir ve bu algıya göre de bilinç oluşur.

Beden kaynaklı verilerin beyinde oluşturduğu algı/vizyon ve bilinç, kendimizi bedensel varlık kabul etmemize yol açtığından hadiste sembolik olarak “yerde olanlar” diye ifade edilmiştir.

“Yerde olanlara merhamet etmek” ten murad...

Beynin algı kapasitesini artırıp, görgüsü ve ufku beden sınırlarının ötesine geçmiş aşkın (transcendent) bir bilinç haline gelmektir. Bu sayede kişi beden kaynaklı verilere dayalı bir biçimde oluşan algı kayıtlarının dışında, Semâ diye tarif edilen evrensel genişlikten nasip alabilir.

İnsan beynindeki epifiz tıpkı bir anten misali, yüksek frekansların beyne geçiş noktasıdır ve bir katalizör gibi beynin genel performansını artırarak evrensel boyutlara açılmasını sağlar.

Bahsettiğim bu konu, Rasulullah (s.a.v.) Efendimizin Risâletinin ana konusudur!

Rasulullah (s.a.v.) Efendimizin Risâletinin ana konusunu şöyle özetleyebiliriz:

“Tüm boyutları ve sayısız türleriyle evren, ismi Allah olan Vahidü’l Ahad’ın (sayısal çokluk kabul etmez TEK’in) ilminde, Esmâü’l-Hüsnâ ile işaret edilen (kendini tanımladığı) muazzam, muhteşem ve mükemmel özelliklerinin holografik esasa göre açığa çıkış bilgisidir (Allah ilmidir) ve insan beyni bu açığa çıkışın en geniş kapsamlı yansıma ve kavrama mahalli olarak işlevlendirilmiştir...”



KİŞİ BUNA İMAN ETTİKTEN SONRA, imanın gereğini yaşamak için holografik tekil bilgi denizinde bir kesit olan bedensel varlığının kayıtlarından bilincini özgürleştirip, hologramda düşünsel bir seyre çıkar. Başka bir ifadeyle, Allah ilminde ilmini ilmiyle serbestçe seyrederek kendini tanıma açılımı çalışmalarına girer.

Bu hususta en önemli çalışma “zikir”dir. Zira zikir, bedensel algının (beş duyunun) oluşturduğu koza dünyası sınırları dışındaki evrensel gerçekleri değerlendirmeye yönelik, beyinde ek bir kapasite oluşturma çalışmasıdır.

Salât ise belirli zikir ve hareketlerin sağlayacağı güçlü bir konsantrasyonla beynin yüksek frekans desteğinden yararlanarak evrensel gerçekleri değerlendirme çalışmasıdır.

Oruç dahi bedenin beyin üzerindeki kısıtlayıcı etkilerini minimuma indirme amacıyla tutulur… Böylece beynin koza dışı gerçeklere duyarlılığı artırılmış olur ve Salât ile değerlendirilenler deneyimlenebilir.

Hac , ley hatlarının (pozitif radyasyon akım kanallarının) kesişim noktası olan Kabe’nin ve bunun bir uzantısı olan Arafat’ın altındaki çok yüksek frekanslı enerji kaynağının beyinde meydana getireceği yüksek bir çalışma temposuyla, beynin epifizden geçiş yapan yüksek frekanslarla rezone olmasını destekler... Bunun sağlayacağı açılım hiçbir ibadetle kıyasa gelmez.

Zekât , bedensel varlık sanısından arınmak için Esmâ dışında vehmettiğin varlığının en azından kırkta birini ihtiyacı olanla karşılıksız paylaşmaktır. “Zaten siz Vechullâh için (Vechullahı bildiğiniz veya gördüğünüz için) bağışlarsınız...” ayeti gereğince, yüksek frekansların sağlayacağı evrensel gerçeklere karşı bir duyarlılıkla yaşamak için, beden kaynaklı düşük frekanslara dayalı dünyevî varlığından arınmaktır.

Kısaca dinde şer’î hükümler (şeriat) veya “ibadet” diye bildirilen tüm çalışmalar, Allah ilmini evrensel boyutlarda algılama ve değerlendirme amaçlı tekliflerdir.



HADİSTE: “göktekiler de size merhamet ederler” bölümü ise rahmetin, birimin derunundan bilincine doğru boyutsal bir bilgi akışının oluşturduğu görüş açıklığı (aydınlanma) olduğu anlamınadır. Bu bilgi akışı tasavvufta Ahfâ, Hafî, Sır, Ruh, Kalp ve Nefs şeklinde sıralanmıştır.

“Zerre küllün aynasıdır” hadisindeki “küll”, Risâletin hakikati olan Allah ilmidir (holografik tekil bilgide Esmâ seyri); “zerre” ifadesinin insan beynindeki karşılığı ise epifizdir. Beyin, epifizden geçiş yapan yüksek frekans desteği ile Allah ilmiyle iletişime geçerek, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in Allah ismiyle açıkladığı hakikati kemâliyle kavrama ve gereğini yaşama mahallidir!

Beden kaynaklı düşük frekanslar beynin algı kapasitesini daraltarak, bedensellik fikrini oluşturacak düşünce ve hissiyatları meydana getirirken; buna karşın epifizden beyne geçiş yapan yüksek frekanslar ise evrensellik fikrine dayalı düşünce ve hissiyatı oluşturacak bir biçimde beyin duyarlılığını artırıp, algıda derinlik ve genişlik meydana getirir.

Dolayısıyla beden kaynaklı düşük frekanslar beyinde insanın arz’ını (dünya algısını/vizyonunu) oluşturur... Buna mukabil epifizden beyne geçiş yapan yüksek frekanslar ise insanın Semâ’sını -Evrensel Öz’e doğru bilinç katlarını/nefs mertebelerini- (ki bu bilinç katları/nefs mertebeleri yedi olup, bunlar da sırasıyla 1. Emmâre Nefs 2. Levvâme Nefs 3. Mülhime Nefs 4. Mutmainne Nefs 5. Râdıye Nefs 6. Mardiye Nefs 7. Sâfiye Nefs’tir...) meydana getirir.

Bakara Sûresi, 29 ’uncu ayette bu konu şöyle açıklanmaktadır:

“HÛ” (O işaretini boyutsal derinlikli düşünmek gerekir) yarattı sizin için arzdan olanların (bedeninizdeki özelliklerin)tümünü; sonra da şuur (beyin) boyutunuza yönelip onu yedi kat (yedi idrak kapasitesi – Nefs mertebesi) olarak düzenledi. O her şeyi bizâtihi kendinden yarattığı içindir ki her şeyi bilendir.

Tasavvufta yüksek frekanslara dayalı yaşam sürenlere Semâ ehli denmiştir.

Semâ ehli , Mele-i Âlâ diye de tabir olunur.

Allah ismiyle açıklanan Vâhidü’l Ahad’ın varlıktaki tedbirâtı ve tasarrufu , Mele-i Âlâ iledir.

Mele-i Âlâ ile sistemler kurulur ve yine onlar hükmüyle sistemler bozulur.

İnsanın hakikatine giden yolda en âlâ refik’tir.

“Göktekiler de size merhamet ederler” cümlesindeki “göktekiler”, bir yönüyle epifizden beyne geçiş yapan yüksek frekans desteğidir; diğer yönüyle dünyamızı paylaşan Semâ ehlinin (Rasuller, Nebîler ve Velîlerin) Allah ilmine dayalı üst düzey yaşamlarından bizlere yansımalarıdır.

Kur’ân ayetleri ve hadisler, Semâ ehlinden olan Hz. Muhammed (s.a.v.)’in Allah ilmine dayalı üst düzey yaşamından bizlere yansıyanlardır.

Doğrusunu bilen Allah’tır...