On İkinci Hadis-i Şerif

Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu:

- “Allâh-u Teâlâ, Âdem’i kendi sureti üzerine yarattı...”



Nasıl ki EVREN, ismi Allah olan Vâhidü’l-Ahad-üs Samed’in (sayısal çokluk kabul etmez som TEK’in) ilminde Esmâ’sı ile işaret edilen (kendini tanımladığı) kemâl vasıfların sistemsel açılımıyla meydana gelmiş çok boyutlu devasa bir yapı olarak Hakk’ın varlığı ( Vechullâh) ise... Evreni var eden tüm Esmâ’nın beynine programlanmasıyla evrenden algıladığı ve değerlendirebildiği kadarıyla Allah Esmâ’sının açığa çıkışı seyrinde, hakikat şuuruyla yaşayabilecek muhteşem bir beyin kapasitesiyle meydana gelen İNSAN da yeryüzündeki diğer canlılardan üstün kılınarak HALİFE vasfını almıştır.

Sadreddin Konevî (k.s.) Hz. leri bu hadisle ilgili şöyle der:

Allâh-u Teâlâ, Âdemi; yani: insan çeşidi suretini, zatına bir ayna kıldı... Sıfatlarına da mazhar... Fiillerine de tecelligâh...

Ta ki: Onda zuhûra gele...

Bu manaların tümüne şu Âyet-i Kerime işaret eder:

“Vaktaki Rabbın Meleklere: -Ben yeryüzünde bir halîfe yaratacağım... Dedi...”



İSTERSENİZ BURADA BİRAZ DURALIM ve insanın yeryüzünde HALİFE olarak meydana getirilişini anlatan ayetlerin hem genel anlamına hem de günümüz beyin bilimi açısından derin karşılığına bir göz atalım...



KUR’ÂN ÇÖZÜMÜ, BAKARA SÛRESİ, 30, 31, 32, 33 ve 34’ÜNCÜ AYETLER:

Rabbin meleklere: “Ben arzda (bedende) bir halîfe (Esmâ mertebesinin farkındalığıyla yaşayan şuur sahibi) meydana getireceğim” dedi. Onlar da: “Orada fesat çıkarıp kan döken birini mi meydana getireceksin; biz seni hamdinle (bizde açığa çıkardığın varlığını değerlendirme hâliyle) tespih (her an yeni hâle dönüşen isteğine kulluk ederek) ve kudsiyetini (her türlü eksiklikten berî oluşunu) dillendirmiyor muyuz?” dediler. (Buyurdu): “Ben sizin bilmediklerinizin Aliym’iyim!”

Sonra Âdem’e (Esmâ’nın programlanışı, Esmâ bileşiminin açığa çıkışıyla yoktan var edilene) bütün Esmâ’yı (Esmâü’l-Hüsnâ’sının anlamlarını açığa çıkarmayı ve kavramayı) talim etti (programladı). Sonra melâikeye: “Eğer dediğinizde ısrarlı iseniz bana (Âdem’in) varlığındaki Esmâ’nın (özelliklerinin) neler olduğunu anlatın” dedi.

(Bunu değerlendiremeyen melâike): “Subhaneke (her an yeni bir şey yaratıp bunlarla da asla kayıtlanmayan ve sınırlanmayan)! Bizde açığa çıkarttığın ilimden başkasını bilmemi asla mümkün değil! Şüphesiz ki sen, Mutlak İlim (Aliym) ve bunun bir sistem içinde (Hakiym) açığa çıkaransın!”

(Hitap etti): “Yâ Âdem (yoktan var olmuş, Esmâ ile hayat bulmuş) varlığındaki isimlerin hakikatinden onlara söz et.” Âdem onlara (varlığını oluşturan Allah) isimlerinin işaret ettiği mânâlardan haber verince (yani bu isimlerin özellikleri kendisinde açığa çıkınca); Allah onlara fark ettirdi: “Demedim mi size ben, muhakkak ki bilirim semâlar (şuur boyutu) ve arz (beden) boyutunun gaybını (açığa çıkmamış sırlarını, özelliklerini)... Ve ben bilirim gizlediklerinizi ve açıkladıklarınızı!”

Meleklere: “Secde edin Âdem’e” dediğimizde secde ettiler (yoktan var oluştaki Esmâ’dan meydana gelmiş varlığa -Esmâ mertebesine)... Ancak İblis, benliğinin yüceliğinden (enfüsünde gördüğüyle âfaktaki hakikatten perdelenerek) inkâr etti. Hakikati inkâr edenlerden (kâfir) oldu.



AYETLERİN GENEL ANLAMINDAN anladıklarım:

1. Bakara Sûresi, 30’uncu ayette insanın yeryüzünde (biyolojik beden şartlarında) halife (Allah ismiyle işaret edilen Vahidü’l-Ahad’ın Esmâ’sı ile işaret edilen kemâl vasıfların şuuruyla yaşayan) olarak meydana getirileceği belirtilmektedir.

2. Yine aynı ayette insan meydana getirilmeden önce, yeryüzünde Allah Esmâ’sının farkındalığıyla yaşayan “melekler”in varlığından bahsediliyor.

Allah Rasulü (s.a.v.) bir açıklamasında der ki: “insanların sayısının on katı cin; cinlerin sayısının da on katı melek yeryüzünde dolaşmaktadır.” Peki bu kadar canlı yeryüzünde ne yapıyor?

3. Bakara Sûresi, 31’inci ayette bütün Esmâ nın insan beynine programlandığını, bu yüzden Allah’ın yeryüzündeki EN KAPSAMLI yansıma ve kavrama mahallinin insan olduğu ve bundan dolayı insanın yeryüzünde halife vasfını aldığı belirtilmektedir.

4. Bakara Sûresi, 33’üncü ayette: “Yâ Âdem (yoktan var olmuş, Esmâ ile hayat bulmuş) varlığındaki isimlerin hakikatinden onlara söz et.”

Başka bir ifadeyle: “hilafetin gereklerine göre yaşa…”

5. Bundan sonra Bakara Sûresi, 34’üncü ayette yeryüzü meleklerinin insana secde etmesinden bahsediliyor ki secde’den murad kapsamlı yaratılışı dolayısıyla insanın üstünlüğünü kabul etmeleridir.

Böylece Allah adına yeryüzünde tedbir ve tasarruf etme yetisi Hz. Âdem (a.s.) ile başlayıp, Hz. Muhammed (s.a.v.) ile zirveye çıkarak insanlığın idaresine geçiyor.

6. Yine Bakara Sûresi, 34’üncü ayette, insan gözünün görme sınırları dışında kaldığından “cin” denilen, yeryüzü melekleri dışında başka bir türün varlığına da işaret edilmektedir.

Cinler, kendilerinde tespit ettikleri Allah Esmâ’sının şuuruyla yaşama konusunda ışınsal yapılarının sağladığı avantaja aldanarak, madde/hücre kökenli bir yapısal özelliğe sahip insan türünde bu hakikatin daha kapsamlı yaşanabileceğine akıl erdirememiş ve bu konuda iltibasa/ikileme düştükleri için iblis; insandaki bu üstün meziyeti inkar ettikleri içinde çoğunluğu kafir (gerçeği örten) olmuştur.

Ayrıca bu konuda haklı olduklarını ispat etmek için ışınsal yapılarının sağladığı avantajı kullanıp, insanlarda kendilerini bedensel varlık kabul etme vehmini tahrik etmeye yönelik türlü fikirler ilham ederek, insanın beynindeki hilafet kapasitesini değerlendirmesinin önüne geçmeye çalıştıkları için Kur’ân ve Rasulullah açıklamalarında şeytan vasfıyla anılmalarına sebep olmuştur.

Kehf Sûresi, 50’nci ayet bu gerçeği şöyle anlatır:

Hani biz meleklere “Secde edin Âdem’e” dedik de İblis hariç hepsi hemen secde ettiler! İblis CİN (türün)dendi; (bu nedenle) Rabbinin hükmüne (hakikat ilmi yoktu (Cin türünde hakikat ilmi ve kader sistemi bilgisi yoktur - RUH İNSAN CİN Kitabı. A.H.)) uymadı (hakikatinden gelen bilginin gereğine, benliği dolayısıyla uymadı)! O hâlde siz, beni bırakıp onu (İblis’i) ve neslini mi dostlar ediniyorsunuz? Hâlbuki onlar sizin düşmanınızdır! Zâlimler için ne kötü bir dost seçimi oldu!

En am Sûresi, 128 ’i nci ayet ise cinlerin ışınsal yapılarının sağladığı avantajı kullanarak insanların çoğunluğunu hakikatten kopararak hükümleri altına alıp, hilafeti yaşamaktan mahrum ettiklerini şöyle anlatır:

“(Allah) onları topluca haşr ettiği gün: “Ey cin topluluğu, gerçekten insanların çoğunluğunu hükmünüz altına aldınız (hakikatten uzaklaştırdınız)!” (der)… İnsan (türünden) dostları olanlar şöyle der: “Rabbimiz, birbirimizden karşılıklı yararlandık… İşte bizim için belirlediğin ecelimiz bize ulaştı”… Şöyle der: “Ateş sizin mekânınızdır; Allah dilemedikçe, orada ebedî kalıcılarsınız”… Muhakkak ki Rabbin Hakiym’dir, Aliym’dir.



AYETLERİN GÜNÜMÜZ BEYİN BİLİMİ açısından derin karşılığına gelince:

“Üstâdımın düşündükleriyle UYANIŞ” isimli kitapta detaylarıyla üzerinde durmuştum... Bakara Sûresi, 30’uncu ayette “Rabbin meleklere: ben arzda bir Halîfe meydana getireceğim” cümle başındaki “Rabbin” kelimesi, insan beynindeki Esmâ potansiyeline işaret etmektedir.

Nasıl ki kesitsel algılama araçlarımızla (beş duyumuzla) “evren” olarak tespit ettiğimiz yapı, gerçekte Allah Esmâ’sının sistemsel açılımı olarak “Vechullâh” ise; aynı şekilde kesitsel algılamayla bizim “beyin” olarak tespit ettiğimiz yapı, gerçekte insan dünyasını ve bilincini oluşturacak bir biçimde Allah Esmâ’sının sistemsel açılımı olarak “Rabbinden” başka bir şey değildir.

İnsanı yeryüzündeki diğer canlılardan ayıran ve üstün kılan (diğer bir kaç nöral devrelerle birlikte) en önemli beyin devresi, prefrontal korteks’tir.

Prefrontal korteks , beyindeki oluşumunu en son tamamlayan ve biyolojik bedenin ölümüne kadar gelişimini devam ettiren bir devredir.

Prefrontal korteks , beyindeki tüm aktivitelerin yansıma mahalli olarak beynin tamamında (beynin uzantısı olan bedende ve beden dolayısıyla ulaşabildiği her şeyde... Bunun yanı sıra beynin derin yollarla bağlantıda olduğu evrenin hakikati olan holografik tekil bilgi -Allah ilmi- üzerinden her şeyde) idare ve tedbir edebilecek üstün bir idrak kapasitesine sahip olduğundan, yeryüzünde Halîfe vasfını almıştır!

Beyindeki epifiz, insanın evrenselliğe (makam-ı illiyin’e) açılım noktasıdır. Epifizden beyne geçiş yapan yüksek frekanslar, insanın kendini evrensel boyutlarda tanımasını sağlar. Bu sayede kişi bedensel kimliğinin ötesine geçerek, kendini öz kimliğinin vasıflarıyla -Allah sureti üzere meydana getirilişi yönüyle- tanır.

İnsandan önce yeryüzünde yaşayan yeryüzü melekleri ise, beyinde prefrontal korteksin oluşumu tamamlanmadan (aklı baliğ olmadan) önce, bedeni ve beyni idare eden tüm bedensel ve beyinsel kuvvelerdir.

Beyindeki prefrontal korteksin oluşumu tamamlandıktan sonra, kendiliğinden beyin ve beden üzerinde tedbir ve tasarruf etmeye başlar. Bu da ayette mecazen: “Meleklere: “Secde edin Adem’e” dediğimizde secde ettiler... ” şeklinde ifade edilmektedir.

Bu husus, Sâd Suresi, 72’nci ayette şöyle açıklanmaktadır:

“Onu tesviye edip (beynini oluşturup), o yapının içinden Ruhumdan (Esmâ mânâlarımdan) nefh ettiğimde (açığa çıkardığımda (nefh yani üflemek, içten dışa şeklinde olur daima. A.H.)) Ona secdeye kapanın (hükümranlığını – tasarrufunu kabul edin)!”

Âdeme secde etmeyen İblis ise, beyindeki vehim kuvvesi olan amigdaladır...

Prefrontal korteks, zaman zaman özellikle amigdala dan kaynaklanan kendini bedensel varlık kabul etme vehmi etkisi altında kalarak, doğal işlevi olan aklî faaliyetlerini yürütmekte ve sağlıklı düşünmekte zorlanarak mantık dışı/duygusal davranışlarda bulunup, beyin üzerindeki hakimiyetini /kontrolünü kaybeder.

Yani prefrontal korteksteki aklî faaliyetler, bağırsaklardaki enterik sinir sisteminden kaynaklanan ve amigdalayı tahrik eden bedensellik fikri tesirine kapılarak, varlığın hakikati, oluşum ve gelişim sistemi gerçeklerinden perdelenir! Bu da mecazda insanın şeytana uyarak, hakikatinden uzaklaşması diye anlatılmıştır.

Sâd Sûresi, 75 ’inci ayet şöyle der:

Buyurdu: “Ey İblis (ikileme düşen)! İki Elim (ilim ve kudret) ile yarattığıma secde etmene ne mâni oldu? Benliğin mi engel oldu, yoksa Alûn’dan (Âdem’e secdesi söz konusu olmayan yüce kuvvelerden (meleklerden) olduğunu mu sandın?

Ayetlerin beyin bilimi açısından karşılığı hakkında bu yazdıklarım sadece konu başlıklarıdır. Zira, yeryüzündeki ağaçlar kalem ve deniz mürekkep olsa, ondan sonra yedi deniz de ona eklense, bir Esmâ potansiyeli olan insan beynindeki hilafet kapasitesini ifade etmede yetersiz kalır.

Ötemizde sandığımız Rabbimiz , gerçekte beynimizDE.

Ne var ki biz “beyin” denince konunun şeklinde kalarak iç yüzünden perdeleniyoruz.

Doğrusunu bilen Allah’tır...