On Üçüncü Hadis-i Şerif

Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz, Rabbinden naklen şöyle anlatıyor:

- “İhlas, sırrımdan bir sırdır...

Onu kullarımdan sevdiğimin kalbine bir vedia olarak bıraktım.”



“İhlas” kelime olarak hâlis anlamına gelir...

“Katışıksız, saf, temiz” demektir.

İhlas, Kur’ân’da Allah ismiyle işaret edileni Zâtı yönüyle tarif eden, Üstâdımın: “Allah’ın kendini kendine göre tarifi” diye bildirdiği surenin ismidir aynı zamanda

“Dokuzuncu Hadis-i Şerif” bölümünde bu konunun üzerinde durmuştum ve tüm ilimlerin özü olduğuna değinmiştim.

İhlas Sûresi, Allah ismiyle işaret edilen Vahidü’l-Ahad’ın (sayısal çokluk kabul etmez TEK’in) Zâtî hakikati (Esmâ’nın hakikati) olan Ahâdiyet vasfını anlatır.

“HÛ Allah AHAD’dır” diye başlayan İhlas Sûresi , devamında “SAMED, DOĞURMAMIŞ ve DOĞURULMAMIŞ, ONA HİÇBİR KÜFUV (denk) OLMADI!” ayetleriyle, ALLAH’ın Ahâdiyet vasfını açıklar.

İhlas SIRdır, çünkü Allah Zâtı itibariyle mutlak gayb (bilinmez) ; Esmâ ül Hüsna ile kendini tanımladığı vasıflarıyla kayıtlanmaktan münezzeh; Esmâ’sının açığa çıkış seyri için meydana getirdiği âlemlerden Ganî’dir.

Bu konuda Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz: “Allah’ın Zâtı üzerinde tefekkür etmeyiniz” diyerek, Zâtî hakikatin fikir kabul etmeyeceğini, dolayısıyla üzerinde düşünülmesinin muhal olduğunu belirtir.

Öyle saf bir hakikat ki Ahâdiyet , içinde teklik ve çokluk kavramları dahi yok olup, ancak “HİÇ” lik diye tarif edilebilmiştir.

Tecellîsi olmayan Zâtî hakikat (ifade yetersizliği dolayısıyla bazı tasavvuf eserlerinde “Ahâdiyet tecellîsi” diye geçer), tam manasıyla arınmış bir bilinç – “Sâfiye Nefs” - düzeyinde olanın söze gelmez hususî bir halidir.

Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz bu hususî hale: “Benim Allah ile bir vaktim olur ki oraya ne Mukarreb Melek ne de Nebiyy-i Mürsel girebilir!” cümlesiyle işaret etmiştir.

Bizler o hale Sâfiye Nefs düzeyindeki Velî ’nin açıklamalarıyla vakıf olduk ve zaman zaman bunu ilham yollu kendi içimizde hissedenlerimiz vardır. Fakat o hale ermek, kişinin tüm varsayımlarından arınmış olmasıyla mümkündür.

Bundan dolayı Kudsî Hadis’te: “Onu kullarımdan sevdiğimin kalbine bir vedia olarak bıraktım...” denmiştir.

“Vedia”, ihlas sırrının saklanması ve korunması gereken bir emanet olduğu anlamına gelir.

Kişi bedensellik kabulünün oluşturduğu sahte kimliğinden arınmadığı sürece İhlas bilgisi, bir emanet gibi saklanması ve korunması gereken sırdır. Aksi takdirde o sırdaki Sâfiyeti, bir varsayımdan/vehimden ibaret olan bedensel kimliğine atfederek, aslı Esmâ olan varlığının Zâtî hakikatine ihanet etmiş olur. Ve: “Muhakkak ki Allâh ihanet edenleri sevmez.” (Enfal Sûresi, 58)

Bir diğer ifadeyle, Allah kavramını tanrısallaştırarak kaynak suyu bulandırır!

Bir diğer ifadeyle, Allah kavramını tanrısallaştırarak kaynak suyu bulandırır!

Doğrusunu bilen Allah’tır...