Oluşum
NETİCE
Laboratuvar ortamında düşük dozda kullanılan radyasyonla hayvan genlerinin kolaylıkla manipüle edildiği keşfinden sonra; kozmik ışınların (burçlar) genetik mutasyonlara sebep olduğu ve bu şekilde yeni türlerin meydana geldiği artık bilimle teyit edilmiş bir gerçektir.
Genlerde mevcut olan özellikler, kozmik ışınlarla çeşitli düzenlemeye tabi tutulabilir… Fakat olmayan bir özellik hiç yoktan var edilemez! Mesela güdüleriyle yaşayan bir hayvan, genetik mutasyonla insana ait mental özelliklere sahip olamaz.
Çünkü bir hayvanın insana evrilmesi için, insanı hayvandan ayıran özellikleri genlerinde barındırması zorunludur. Bu özellikler ışınsal düzenlemeyle veya doğal seleksiyonla yoktan meydana gelmez.
Böyle bir oluşum, ancak insana ait özelliklerin genetik bilgi kodlarının hayvanın genetik zincirine eklenmesiyle mümkün olabilir.
Geçmişte uzaydan, başka bir sistemden Dünya’ya geldiği düşünülen ve “gökten yeryüzüne inen tanrılar” diye bahsedilen; bilim ve teknolojide bizden daha ileride olan toplulukların olabileceğini destekleyen çeşitli bulgular var. Hatta bununla ilgili History Channel’de, “Ancient aliens” isminde belgesel dizisi bile yapılmıştır.
Teoriye göre bizler gibi biyolojik yapıya sahip olan bu uzaylı varlıklar, yeryüzünde akıllı bir tür meydana getirmek için en ideal hayvanın (maymun olabilir) genetik zincirine kendi genetik özelliklerini ekleyerek, yapay bir mutasyonla yeryüzünde ilk insansı türünü oluşturmuşlar.
Dediğim gibi, bu bir teori.
İnsanın oluşumuna gelince…
Hadislerdeki işaretlere baktığımızda, bir göktaşı olan Hacer’ul Esved’in bunda önemli bir rolü olmalı...
Hacer’ul Esved, bünyesindeki yüksek frekansların desteği ile insansıdaki aklî (mental) işlevlerin daha derinlikli ve kapsamlı kullanılmasını sağladığı için, kişide aşkın deneyimlere yol açmaktadır! Bu sayede kişi kendini bedenden soyutlanmış bir şuur olarak tanımaya ve evreni de holografik bir yapıda algılayıp deneyimlemeye başlar.
Artık o hayvansal yaşama aklıyla üstünlük getiren bir insansı türü olmaktan çıkmış, evrensel ÖZün aramızdaki yansıtıcısı haline gelmiştir.
İşte bu insandır!..
Ünlü yazar Haruki Murakami’nin genler hakkında ilginç bulduğum şöyle bir görüşü var:
“Sonuçta insanlar genler için bir vasıta veya geçittir en fazlasından. Bizi yarış atı gibi ölümüne sürer, bir kuşaktan bir sonrakine at değiştirirler. Bu doğruymuş, bu yanlışmış, genlerin umurunda değildir. Biz mutluymuşuz, mutsuzmuşuz, bunları da önemsemezler. Biz onlar için amaca götüren birer vasıtayız. Tek düşündükleri, işlerine neyin daha fazla yarayacağıdır.”
Evet, genler vasıta ve geçitler üzerinden kendilerindeki bilgiyi açığa çıkarmak üzere vardır. İnsandan insana genetik yolla geçen bilgi, gerçek mirastır. Çünkü kişinin maddî ve manevî durumunu genetik bilgi tabanı belirler.
Efendimiz Aleyhisselâm bu gerçeğe şöyle işaret etmiştir: “Size iki şey bırakıyorum; birisi Allâh’ın kitabı, diğeri ehl-i beytimdir.”
Kur’ân, insan olarak var olmanın aşkın getirilerini doruklarda yaşayanın (Hz. Muhammed Aleyhisselâm’ın) dilinden dökülen Velâyet sırlarıdır. Ehl-i Beyt ise o insanın genlerini miras almış bir nesildir!
Evet, bu kitapta Kâbe’nin doğu köşesindeki siyah taşın gizeminden hareketle, fasit bir daire içinde debelenen o “ilkel” varlığın insana evrilme hikâyesinden bahsettim.
Yazmak isteyip yazamadıklarımı satır aralarına gizledim.
Tabiki bu yazdıklarım, benim Kur’ân ve Hadislerdeki işaretlerden hissettiklerim ve anladıklarım kadarıdır.
Bu yazdıklarımı, belki bir fikir verir de hakikate yelken açmamıza vesile olur… Öyle ki, tüm bildiklerimizi bir kenara bırakıp, bilim eşliğinde İslâm Dinini yeniden sorgulayarak düşünce dünyamızda yer değiştiririz umuduyla yazdım.
Bilelim ki bizi gerçeğe erdirecek yol, kendi düşüncelerimizden geçer. Mantıksal bir çelişki yoksa eğer, “hata yaparım” diye düşünmekten ve düşüncenizi ifade etmekten korkmayın. Hatalarımızı fark edip ondan ders alabilirsek, kendimizi ileri taşır ve konuları daha geniş kapsamlı ve çok yönlü ele alabilmemiz mümkün olur. Böylece günden güne gelişerek gerçeğe erenlerle özdeş hâle geliriz.
Allâh muinimiz olsun.
Bursa, 10-10-2018