BÖLÜM 3

CENNETTEN İKİ YAKUT

 

Efendimiz Aleyhisselam şöyle buyurmuştur: “Hacer’ul Esved ve Makam (Makam-ı İbrahim), cennet yakutlarından iki yakuttur. Allâh celle celâluhû, onların nûrunu örtmüştür. Eğer örtülmemiş olsalardı, meşrikle mağrib arasını aydınlatırlardı.”

*                      *                      *

Bu hadiste Hacer’ul Esved’in başka bir özelliğine işaret edilmektedir.

Yüksek frekanslarla iyonize olmuş bir göktaşı olan Hacer’ul Esved, yaydığı ışınlarla istidadı müsait olan insanlarda aşkın deneyimleri ve bunun getireceği derin farkındalıkları tetikleme özelliğine de sahiptir. 

Konunun anlaşılması için Süpermen filminden bir misal vereyim…

Süpermen (Clark Kent) henüz bebek iken, patlamak üzere olan Kripton gezegeninden kurtulması için bir roket ile Dünya’ya gönderilir. Dünya’ya gönderilmesinin sebebi ise Dünya’nın kendi gezegen şartlarına uygun bir iklime sahip olmasıdır. İki çiftçi onu bulur ve ona Clark ismini vererek çocukları gibi yetiştirirler. Clark büyüdükçe kendisinin insanlardan farklı olduğunu görür ve asıl kimliğini sorgulamaya başlar. Nihayet gerçek kimliğini, geldiği gezegene ait kriptonit isimli taştaki bilgiyi okuyarak öğrenir.

Tabi bu bir bilimkurgudur. Bu misalle Hacer’ul Esved’den yayılan ışınların, insan genindeki Velâyet açığa çıkaran bilginin tetiklemesini yapması özelliği hakkında fikir vermek istedim.

İddiaya göre Hacer’ul Esved’den koparılan üç parçanın kendilerinde olduğunu açıklayan The British Museum yetkilileri, incelemeler sonucu bu taşın güneş sistemi dışından geldiğini tespit etmişler. Araştırmalar sonucu bu taşın bir tür semi-conductor (yarı iletken) olup, elektronik aletlerin gelişmesine yol açtığını keşfetmişler.

NASA’dan bir araştırmacı ise Hacer’ul Esved’den küçük bir parça alıp, onu yüz milyon telefon hattıyla yüklemesine rağmen taşın dayandığını görmüş. Yine taşın görülmeyen yüz ışın yaydığını bulmuş ve her ışın on bin kişinin içine nüfuz edebildiğini keşfetmiş. İlerleyen bölümlerde bu konuya tekrar döneceğim.

Gelelim konunun insanî boyutlardaki karşılığına…

Yüksek frekanslı ışınlar yayan Hacer’ul Esved, uzaydan meteorla Dünya’ya düşmüştür. Bu özelliğin genlerimize geçmesiyle biz bedensel algılamanın (beş duyunun) bilincimizi hapsettiği koza dünyası sınırları dışına çıkıp, evrensel boyutlarda birtakım hissedişler, keşif ve fetihler (üst açılımlar) edinerek, evrensel standartlarda kendimizi tanıma noktasına geliriz.

İşte “Makam-ı İbrahim”, insan genomundaki bu bilginin değerlendirilmesini sağlayan esas bakış açısının sembolüdür.

“Onların nûrunun örtülmesi” konusuna önceki bölümde değinmiştim.

Hacer’ul Esved’in nurunun örtülmesi, beyni olumsuz yönde etkileyen statik elektriği çekmesiyle renginin siyaha dönüşmesi; insan açısından ise “bedenin tabii güdümü altında epifizin körelmesi” olduğunu yazmıştım.

Makam-ı İbrahim’in nûrunun örtülmesi ise, Hacerul Esved ya da epifizdeki yüksek frekanslardan yararlanmayı sağlayan o esas bakış açısından -Tevhid ilminden- uzaklaşmaktır.

“Eğer örtülmemiş olsalardı” ifadesi, Hacer’ul Esved ve Makam-ı İbrahim’in temsil ettiği bilginin nûru, insanı dünyevî ve uhrevî (sonsuzluğa uzanan yaşam süreci) konularında aydınlatacağı anlamında söylenmiştir. Böyle bir aydınlanma ile kişinin düşünce dünyasında Velâyet esintileri başlar.

Doğrusunu Allâh bilir.