16.

Kadere iman eden, yaşamını tamamlanmış bir iş üzere sürdürmekte olduğunu bilir.
Yersiz bir şey görmez..
Huzurdadır, huzurludur.
Gözü gönlü tok olur..
Kimseyle kavgası olmaz, hor görmez, kin tutmaz, kınamaz, suçlamaz.

17.

Bireysel arzularımız ancak evrensel bütünlükle uyumu yakalayınca gerçekleşir.

18.

Cennet girilecek bir mekan değildir. Zira mutluluk ve huzur gibi haller, insanın imanlı tutumundan kaynaklanan içsel bir hazdır.

19.

Allah indinden inzâl olmuş Bilgi kaynağı olan Kurân, cennette 4 ırmak olduğundan bahseder. Bunlar sırasıyla 💧 🥛 🍷 ve 🍯 ile sembolize edilir.
💧 = İlim
🥛 = Ledün ilmi
🍷 = Aşk
🍯 = İman
Nasıl ki bebeğin anne sütüyle beslenmesi, onun sağlıklı bir şekilde gelişmesi için önemliyse; insanın da dimağının Allah indinden (Zatî boyuttan) gelen bir ilim ile beslenmesi, onun fıtratındaki hilafeti sezip yaşaması için önemlidir.
Ledün ilminin süt🥛 ile sembolize edilmesi; gıdanın dışarıdan (hariçten) değil, insanın derûnundan (hatta İNSANdan!!!) gelmesiyle ilgilidir.
Dışarıdan alınan ilim ise, su💧 ile sembolize edilmiştir. Burada amaç; Hakk’ı müşahede edip, özüne bir yol bulmaktır. Yunus Emre’nin “sen kendini bilmezsin, ya nice okumaktır” sözü, bu gerçeğe işaret eder.
Ancak bundan sonra kişi, özünden zahirine akan bir ilim🥛ile beslenerek gelişir ve şarap🍷 ile sembolize edilen gerçek anlamıyla aşkı yaşar. Aşkı yaşayan bal kavanozu yalamaktan kurtulup, imanın 🍯 tadına varır.
Cennetteki 4 ırmaktan 💧 🥛 🍷 🍯 naçizane anladıklarım.

20.

Kur’ân’da Allah’a ve Rasûlüne tâbi olanlara vaat edilen cennet, Velâyet açılımının getirdiği bir keyfiyettir.

21.

Velâyet, özdeki teklik boyutunda kendini bulup, ilâhî yapıda tanıma açılımına ulaşarak, kudsî (beşeri kayıtlardan beri) ve ruhanî (ilahi kuvvere dayalı aşkın) bir yaşam sürmektir.

22.

Yüksek frekanslı bir yaşam oluşturmak; beşeriyetini, hakikate dair fikir ve hissedişlerle “kudsi” (zihnin her türlü kayıtların fevkindeki en yalın hâli içinde) ve “ruhanî” (bedeni ve duyuları aşkın) bir seviyede yaşamayı tercih etmektir.

23.

Bilim, tüm imkanlarıyla deşifre etmeye çalıştığı beynin birçok gizemini gün ışığına çıkarmayı başarmış olsa da, insan beyni halen bilinmezliğini koruyan “gizli bir hazine”dir.

24.

Beyin, algı kanallarından elde ettiği verilerle evrenin bir sanal simülasyonu olarak dünyasını oluşturan ve dünyasına göre bilincini forme eden; tüm bunların fevkinde bir RUH’tur.

25.

Evrenle aynı RUH’tan (hakikatten) meydana geldiğine iman eden, her türlü engelin üstesinden gelecek bir donanımla varolduğunu bilir.

26.

Varlığın hayat kaynağı olan Ruhtaki şuurla yaşama kapasitesiyle meydana gelen insan; evrensel tekilliği hissedip, bütünsel bakmanın cenneti için var olmuştur.

27.

Bilincimiz bedenle lokalize olmuş bir yapı şeklinde, parçacık özelliği gösterirken; dalgasal doğası gereği her şeyle bütünleşmiş, evrensel enerji ve bilincin ta kendisidir.
Bu gerçeği fark edip hissetmek, insanın ikinci doğumudur.

28.

Hakikat farkındalığı epifizden gelir, pfk’in akıl kapasitesi ölçüsünde idrak edilir; idraka göre amigdalada gerekli düzenleme yapılır ve amigdala feedback (geri bildirim) sistemiyle pfk’i yeni programı doğrultusunda derinden (bilinçaltından gelen dürtülerle) besler.

29.

Beyin, insanın özüyle bağlantısını sağlayan bir ara katman gibidir. Tasavvufta bu ara katmana “Melekût” denilir, ki vahdet (teklik/oluşturan) ile kesret (çokluk/oluşmuşlar) arasındaki elçilik boyutudur.

30.

Beynimizin içindeki hayal dünyamızın derinliğinde başka hayal dünyaları saklıdır. Bu dünyalar tek bir karede gizli sayısız resimlere benzer. Kişi bakış açısını bir kaç derece değiştirdiğinde, farklı dünyaların varlığını sezgi yollu deneyimler. (Bkz: “A’mâk-ı Hayâl”)