1.

Uyanış; kişinin öncelikle evrensel gerçekleri tahayyül ve tasavvur etmesini sağlayacak bir vizyon, sonra da o gerçeklikten bir pay alması için gerekli çalışmaları yapacak azim ve bu yolda karşısına çıkacak engellere dayanma ve tahammül gücü gerektiren ciddi bir mücadeledir.

2.

Kişinin hakikatine olan iştiyakı, kendisini hakikatinden perdeleyen vehme dayalı kabullerinden arınma mücâhedesinin gücünü; mücâhedesinin gücü de seyrinin hızını belirler.

3.

Gerçeğin dili olmaz... ama kişi gerçeği dil ile ifade etmek zorundadır. Gerçekler dün mecaz diliyle, günümüzde ise bilim diliyle açıklanmaya çalışılmış. Gerçeği bilen, bildiğini herkese anlayacağı bir dil ile anlatır.

4.

“Söz büyüdür” hadisi, sözlerin (hitabet, şiir, ritüellerde kullanıldığı gibi) vehmi tahrik eden özelliğine işaret etmektedir.

5.

Kişi düşünce gücüyle, aklını kullanarak gerçeğe ulaşır. Düşünmeden, sorgulamadan ve araştırmadan kimse gerçeğin farkına varamaz.
Gerekçesi ne olursa olsun, aklını kullanmayan kendini insan olma şerefinden mahrum eder.

6.

Kişi gerçeğe ulaşma yolunda aklıyla yürürken ölümü tatsa, gerçeği görme potansiyeli ile ebedi yaşama geçer.

7.

Madem insanın şerefi aklını kullanmasından ileri gelir, o halde insana yakışan dinin hükümlerini şuursuzca yerine getirmek değil; idrakın gereği iman ederek uygulamasıdır.

8.

Bilimsel bakış, vahiy gücüyle edinilen ve işaret yollu açıklanan gerçeklerin (Din bilgisinin), mantıksal bir bütünlük içinde tespit edilmesini sağlar ve bizi tutarlı bir sonuca ulaştırır.

9.

İslâm dini insana beynindeki üst düzey algılamanın getireceği aşkın bilinç yaşamına geçmesi için; bedensel algılamanın (beş duyunun) oluşturduğu koza içi sığ bir yaşamdan kurtulması gerektiği bilgisi ve yolunu gösterir.
İslâm dini açısından fiillerimizin karşılığı bedensel çıkarlar istikametinde olmamalı!. Aksine, hakikati bilmenin gereğini yaşatacak ve bu bilişin tabii sonucu olan ölümsüzlüğün şartlarına hazırlanmamızı sağlayacak türden olmalıdır.

10.

Dindeki arınma çalışmaları, bilinci gerçeklerden koparan fikirlerin tesirlerinden kurtarıp, yalın haliyle hakikati yaşatabilmek içindir.

11.

Dünya hayatı, beden şartları üzerine kurulmuş bir yaşamdır. Bedenin tabii ihtiyaçları ve zevklerinden tut; akraba bağları, türlü ırklar, devletler, toplumsal düzen ve nizamlar vs...
Tüm bunlar kişinin kendini bedensel varlık kabul etmesinden kaynaklanan değerlerdir.
Bedenin ölmesiyle bunların hepsi biter, çünkü ölümün ötesinde beden yoktur.
Ahiret, bedensiz yaşamdır... Kendini zamansız ve mekansızlıkta salt bilinç (Yaratıcı şuur) olarak tanıyıp, manevi kuvvelerle tahakkuk etme hâlidir. Ölüm ise bedensiz yaşama zorunlu bir geçiştir.
“Ölmeden önce ölünüz” hadisi, “henüz bedensel yaşam devam ederken, Yaratıcı ilim ve kudretin şuursal bir yansıması olduğunuzu fark edip, manevî kuvvelerle tahakkuk etmenin tarifi mümkün olmayan “cennet” yaşamına geçiniz” anlamına söylenmiştir.
Kişi, salt bilinç olduğu şuuruyla dünyada aydınlanıp, o şuurla yaşamanın tadına varmışsa; zorunlu ölümün ardından bedensiz yaşamın çeşitli aşamalarındaki uyumsuzluklarından arınır ve son durağı “cennet” olur.
Buna mukabil kişi, salt bilinç olduğu şuuruyla yaşamanın lezzetine dünyada ermemişse; zorunlu ölümün ardından bedensiz yaşamın çeşitli aşamalarında, uyumsuzluğunun acı sonuçlarıyla yüzleşir ve son durağı “cehennem” ortamı olur.

12.

Din bilgisi insanlara iki konuda ışık tutmak suretiyle, ebedî huzur ve saadete ermelerini hedefler...
Birincisi, “Allâh” ismiyle oluşumun hakikati konusu;
İkincisi, “Sünnetullâh” ile oluşumun sistemi konusu.

13.

“Allâh” ismi, insanın varlığını ilâhî boyuttan (Allâh isimlerinden) alan, şuursal bir varlık olduğuna işaret eder.

14.

Tevhid, varlığın hakikatte tekil bir yapı olduğu görüşünden hareketle, oluşumu mantıksal bir bütünlük içinde değerlendirmektir. Vahdet ise oluşumu, hakikati noktasından bakarak seyretmektir.

15.

Şirk (Allah’tan ayrı ve bağımsız bir varlık anlayışı), insanın kendini beden kabul etmesiyle başlayan ve etrafın bu fikri destekleyen etkilerine kapılmasıyla gelişen zihinsel bir hastalıktır. Kişi bu hastalık yüzünden doğasına ters davranışlarda bulunur.