Yirmi İkinci Hadis-i Şerif

Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz, Rabbinden rivayet ederek şöyle anlatıyor:

- “Allâh-u Teâlâ şöyle buyurdu:

- Ey ademoğlu, seni kendim için yarattım... Eşyayı da senin için yarattım...

O halde kendim için yarattığımı, senin için yarattığımın ayarına düşürme...”



Önceki bölümde: “her oluşumun bir gayesi ve gayesine ulaştıracak bir programı vardır” demiştim ve Dünyanın insan için meydana geldiğinden bahsetmiştim.

Önceki bölümün devamı niteliğinde olan bu bölümde ise insanın oluşum gayesinden bahsedeceğiz.

İnsanın dünyadaki varoluş gayesini Bakara Sûresi, 30’uncu ayet şöyle anlatır:

“Ben arzda (bedende) bir halîfe (Esmâ mertebesinin farkındalığıyla yaşayan şuur sahibi) meydana getireceğim...”

İnsanın halîfe olarak meydana getirilmesinin nedeni ise Bakara Sûresi, 31’inci ayette şöyle açıklanmaktadır:

“Sonra Âdem’e (Esmâ’nın programlanışı, Esmâ bileşiminin açığa çıkışıyla yoktan var edilene) bütün Esmâ’yı (Esmâü’l-Hüsnâ’sının anlamlarını açığa çıkarmayı ve kavramayı) talim etti (programladı).”

Aynı hakikatin (Allah Esmâ’sının) holografik projeksiyonu olduklarından, insan ve evren arasında zatî boyuttan kaynaklanan dinamik bir bağ vardır.

Şöyle ki…

Evreni meydana getiren sistemin ana kuvvelerinin tamamı (Esmâe Küllehâ), insan beyninde kuvveye (beyin devresine) dönüşerek işlevsel hale gelebilecek ve beynin zihinsel fonksiyonları tarafından kavranabilecek bir biçimde, insan beynine programlanmıştır.

İnsan ölümlü bedenin geçici dünyevî değerleri için değil, beynindeki hilafet kapasitesinden azamî şartlarda yararlanıp, oluşumundaki evrensel gayeden hisse alarak ebedî saadete ermesi için meydana gelmiştir.

Kitap boyunca ve özellikle “On Sekizinci Hadis-i Şerif” bölümünde detaylı bir şekilde üzerinde durduğum bir konu var...

Ölümün tadılmasıyla birlikte, holografik evrenin (Allah ilminin) türlü aşamalarında geçişlerle seyrini/yaşamını ileriye dönük olarak devam ettirecek olan insan, bu sonsuz yaşamın şartlarına kendini sadece dünyada biyolojik beden şartları içinde hazırlayabilir ve bu konuda elindeki tek sermayesi beynidir.

Evet, kişinin kendini ölümün ardından başlayacak sonsuz yaşamın şartlarına hazırlaması için elindeki tek sermayesi beynidir ve beynini değerlendirebileceği tek yaşam alanı dünyadır! Kişi ölüm ötesine geçtikten sonra, sonucuna katlanmaktan başka o yaşam için yapabileceği bir şeyi kalmaz.

Biyolojik bedenin ölümüyle insan, beynin dalga faaliyetliyle oluşturduğu; potansiyelindeki Esmâ’dan kuvveye (beyin devresine) dönüştürdükleriyle özelliklendirdiği; tüm zihinsel fonksiyonlarını yüklediği ruhânî bedenin algılama sistemiyle yaşamına kesintisiz bir biçimde, holografik evrenin (Allah ilminin) farklı bir boyutunda yaşamına/seyrine devam edecektir... Ve tıpkı uykuda görülen rüya misali, kişi ruhânî algılamanın şartlarına göre dünyada edindiği ilim ve kuvvelerinin sonucunu otomasyonla yaşayacaktır. Bundan dolayı eğer kişi o yeni yaşam boyutuna hazırlıksız geçerse, artık yaşayacaklarına çaresizce katlanmaktan başka bir şey yapamayacaktır.

Mu’minûn Sûresi, 99-100-101’inci ayetler bu konuda bizleri şöyle uyarır:

“Nihayet onlardan birine ölüm geldiğinde dedi ki: “Rabbim beni (dünya yaşamına) geri döndür.”

“Tâ ki (önemsemeyip) uygulamadığım şeylerde (iman üzere yaşamda, kuvveden fiile çıkarmadıklarımda) sonsuz geleceğime yararlı çalışmalar yapayım!” Hayır (geri dönüş asla mümkün değil) ! Öyle bir şey söyler ki geçerliliği yoktur (sistemde yeri yoktur) ! Arkalarında yeniden bâ’s olunacakları sürece kadar, bir berzah (boyutsal farklılık) vardır (geri dönemezler; reenkarnasyon da (ikinci defa dünya yaşamı) mümkün değildir)!

Sur’a üflendiğinde (yeni bir bâ’s için süreç başladığında), o gün aralarında nispetler (beşerî, bedensellikten kaynaklanan mensubiyetler, akrabalıklar, etiketler; dünyada birbirlerini tanımalarını sağlayan görünümleri) olmayacak! Sualleşmezler de (dünyadaki nispetlere/iletişime göre birbirlerini sormazlar da).”

İşte bu sebepten dolayı insanın dünyadaki önceliği, beynindeki hilafet kapasitesini bu sonsuz yaşamın şartlarına hazırlanması yolunda değerlendirmesi olmalıdır.



BU BİLGİLER EŞLİĞİNDE Kudsî Hadis’i şöyle özetleyebiliriz...

“Ey Âdemoğlu, seni kendim için yarattım...”:

Evreni meydana getiren ilim ve kudret (sistemin ana kuvvelerinin tamamı, yani Esmâe Küllehâ), insan beyninde kuvveye (beyin devresine) dönüşerek işlevsel hale gelebilecek ve beynin zihinsel fonksiyonları tarafından kavranabilecek bir biçimde, insan beynine programlanmıştır. Bundan dolayı insan ölümlü bedenin geçici dünyası için değil, evrensel bir gaye (Allah ilminde ilmini ilmiyle seyretme gayesi) için meydana gelmiştir.

“Eşyayı da senin için yarattım...” :

Dünya ve içindekiler, insanı bu gayesine erdirmek için yaratılmıştır ( “Yirmi Birinci Hadis-i Şerif” bölümünün konusu).

“O halde kendim için yarattığımı, senin için yarattığımın ayarına düşürme...”:

Sanırım Kudsî Hadis’in bu cümlesi yoruma gerek bırakmayacak kadar açıktır...

Doğrusunu bilen Allah’tır.